Aziz
Teodoros 1774 yılında Bizans dönemindeki Neohorion’da (günümüzde
Yeniköy) doğdu. Dindar baba ve annesi tüm evlâtlarını da
hristiyan terbiyesi ile yetiştirdiler. Öyle ki, kardeşlerinden
biri olan Grigorios’un Edirne piskoposluğuna kadar yükseldiği
kesinlikle biliniyor.
Teodoros küçük yaştan resme merak sardı ve Osmanlı sarayının
hizmetindeki şöhretli bir resamın yanında öğrenci oldu.
Sarayda, kim bilir hangi etkiler ve baskılar altında ruhsal
direnci kırıldı ve – çocukluk hâli – müslümanlığı kabul etti.
Ancak kısa sürede kendine gelip işlediği hatâyı kavradı.
İstanbul şehrini saran bir salgın hastalık Teodoros’un ölüm,
Tanrı, ruh ve göksel hayat konularında düşünmesine yol açtı.
Sürüden uzaklaşmış koyun gibi geri dönmenin yolunu aradı.
Gizlice, kılık kıyafet değiştirerek saraydan firar etti. Rıhtıma
indi ve Rabb’in iradesiyle, yelken açan bir gemiye binerek Sakız
Adası’na vardı. Bu adada, çocukluk cehaletinden dolayı inkâr
ettiği İsa Mesih’in uğruna kurban olmaya ant içti. Ada, ruhsal
inkılâbının, manevi eğitim gelişiminin, yüce tövbesinin diyarı
oldu.
Aziz, Makarios Manastırı’nda birçok kitap okudu ve Azizlerin
hayatlarını Kurtarıcıya ithaf ettiren sevgiyi tanıdı. “Ben Onu
inkâr ettiğimden dolayı günahımı kanımla silmek için, bir değil
bin kez ölmeliyim” dedi.
Yerel Osmanlı yetkililerine başvurup, kendisini hristiyan
addettiğini, müslümanlıktan vazgeçtiğini açıkça ilân ederek,
hristiyan imanı uğruna hayatını feda etmeye hazır olduğunu
belirtmeye karar verdi.
Barındığı Aziz Makarios Manastırı’ndaki kardeşlerinin
suçlanmasını önlemek maksadıyla, ¯mâruz kaldığı zulüm ve
işkenceleri daha sonra anlatacak olan¯ bir keşişle birlikte
Midilli’ye göç etti. İlgililerin huzurunda, altın kıymetindeki
hristiyan imanını, bakıra denk bir dine tercih ettiğini beyan
etti : «Hristiyanım, hristiyan öleceğim» dedi.
Yetkililer başta onun çıldırmış olduğunu düşündüler. Ciddiyetle
konuşup imanı uğruna şehit olmaya kararlı olduğuna kanaat
getirince, çeşitli vaad ve tehditlerle, ikna etmeye çalıştılarsa
da Teodoros yılmadı.
Hapsedildi, gece gündüz iğrenç işkencelere mâruz kaldı. Dua etti
ve imanını sağlam tuttu. Rab, onun cesaret ve güç desteği oldu.
Kararını değiştirmemekte direnince idama mahkûm edildi. Kale
dışında asıldı. Korkunç ve acılı bir ölümle hayatını feda etti,
canı 17 Şubat 1795 tarihinde Allah’ın rahmetine kavuştu. İnfaz
kararına göre cesedi üç gün idam sehpasında asılı kaldı.
Midilli’nin ileri gelenlerinden elli kişinin imzasını taşıyan
bir dilekçe üzerine alınan izinle cenazesi Panagia Hrisomalusa
kilisesinin avlusuna defnedildi.
Üç
yıl sonra mezarından çıkarıldığında, naaşın bozulmamış olduğu
şaşkınlık ve hayranlık içinde görüldü. Gereken saygıyla
Katedral’in gizli bir sığınağına yerleştirildi.
1832
yılında adayı vuran ve çok can alan veba salgınına son veren
mucizenin, azizin naaşına bağlı olduğu anlaşıldı.
Naaş, hâlen Midilli’nin Metropolitlik Kilisesinde şeref ve
ihtiram içinde, kurtarıcı, değerli bir hazine olarak, maiyetinde
bir muhafızla misafir edilmektedir.
Şöyle ki, 1832 yılında korkunç bir veba salgını ada ahalisini
vurmuştu. Ölümlerin sayısı günden güne artıyordu. Halk,
hastalıktan korunmak için evlerini terk ederek, yerel makamlarla
birlikte, civardaki tepelere sığınmıştı. Alınan sağlık
tedbirleri, İstanbul’dan sevk edilen tıbbî personel ve ilâç
yardımı yetersiz kalmıştı. İnsan çabasının beceremediğini, Aziz
Teodoros’un göksel duaları sayesinde, Allah’ın merhametli lûtfu
gerçekleştirdi. O kritik anlarda Büyük Paskalya Orucu’nun
birinci haftasının Cuma gecesinde, Aziz Metropolitin genel
sekreteri, sonraki Midilli Metropoliti ve daha sonra da Patrik
olan Kallinikos’un rüyasında göründü. Naaşının gizli tutulduğu
yerden çıkartılmasını, cemaatin sığındığı dağ ve tepelerden geri
gelmesini ve topluca Merkezi Katetdral’de tüm gece sürecek bir
âyin düzenlenmesini talep etti. İlk başta sekreter rüyaya önem
vermedi. Bir hafta sonra yine Cuma gecesi, Aziz, sert bir
tavırla talebini tekrarladı. Sekreter derhal Metropolite
danıştı. Metropolit, adanén
Osmanlı valisinden hristiyan ve müslüman ahalinin
tepelerden geri dönerek Allah’a dua etmesi için izin istedi.
Doktorlar, salgının yayılmasından korkarak Valiye dilekçenin
reddini önerdiyse de Vali sağlık tedbirlerine rağmen halkın
çektiği sıkıntıyı göz önüne alarak gereken ruhsatı onayladı.
İman ve umut içinde halk, kilise ve civarını hınca hınç
doldurdu. Ağlayarak Allah’a yalvarıp Azizden yardım dilediler.
Çok erken saatlerde Metropolit ve sekreteri, aziz naaşın saklı
olduğu sığınağa inerek kutsal naaşı alıp kilisenin etrafında
dolaştırdılar ve âyin düzenlediler. O andan sonra Midilli’de
veba hastalığından herhangi bir hristiyan veya müslüman ölümü
kaydedilmemiştir. Tüm ahali Aziz Teodoros’u Şehrin ve adanın
Koruyucusu ve Kurtarıcısı ilân ve kabul etti. Müslüman ve
Hristiyanlar hep birlikte gerçekleşen mucizeyi kabul edip
Allah’a ve azize minnet ve şükranlarını arzettiler. O dönemden
bu yana azizin naaşı Merkezi Katedralde resmen “kıymetli hazine”
ilân edilmiş olup ziyarete açık bulunmaktadır.
Kurtarıcı ünvanı taşıyan Aziz, 1940 yılında savaş süresince
Midilli’de pek çok hedefi İtalyan hava kuvvetlerinin
bombardımanından korudu. Örneğin Neappolis’teki telsiz
santralini, Geras Koyundaki fabrikaları, ARDENNA adlı harp
gemisini... Hiçbir bomba hedefini bulmadı, düşen bombalar ise
patlamadan toprağa saplanıp kaldı.
1936
yılından bu yana Metropolit hazretleri İakovos’un girişimiyle
Aziz Teodoros’un hatırasını ve veba salgınından kurtuluşu anmak
üzere, her yıl Midilli’de Paskalya sonrasının dördüncü haftasına
rastlayan Pazar günü, geniş halk kitlelerinin katılımıyla parlak
bir dinsel resm-i geçit düzenlenmektedir.