“AZİZ EFTHİMİOS ADINA YAZILAN İLAHİ”
Beni sevinçle doldur çocuk yapmayan sen kimsesiz, neşeyle doldur doğum sancıları çekmeyen sen, tek isteği Kutsal Ruh olan bir adam sana bir çok manevi çocuğu hediye etti. Bu çocuklarına erdemlerin mükemmelliğine ulaşmaları için saygıyı ekti ve nefislerine hakim olmayı öğretti. Allahım Sen Aziz Efthimiosun dualarıyla hepimizi kurtar.
V
YAZARIN ÖNSÖZÜ[1]
Başkeşiş ve papaz olan, Skithopouli’ye yakın, Veela dağında Allah’ın istediği sesiz sakin yaşamı süren, dürüst ve erdemli manevi babacım abbas Georgie! Ben Kirillos sana Allah selamı ile selam veriyorum.
İnancımız, Aziz Efthimios hakkında söyleyeceğimiz her türlü sözün önünden gitsin. Allah’ın önünde doğruyu bulduğumuz inanç, «umutlarımızın güvencesidir»(İbraniler. 11, 1). Allah’ın nasiblerinden kendi hissemizide alacağımızı umud ederek ona sabitlendik. Çünkü Kutsal İncil’in de dediği gibi inancı olmayan kimsenin, Allah’ı memnun etmesi mümkün değildir, «Allah’a yakınlaşanların, O’nun varolduğuna inananların ve O’nu arayanların, O’nun tarafından ödüllendirildiklerini bilmeleri gerekir». (İbraniler, 11, 6). Kim inancı olmadan konuşuyor ve dinliyorsa meyva almayı boşuna bekliyor. Kim içine, güçlü bir şekilde inancı ekebilmişse, inancı herşeyden uzak tutup hiçbir şey için onu terk etmemişse, her zaman için çekinmeden ve sarsılmadan inancını pekiştirme isteği ile yoluna devam ediyorsa, istediklerine sahip olur. Çünkü inancına güvenmeyenler «İnancına karşı sarsıntı duyanlar, rüzgarın ordan buraya sürüklediği denizin dalgalarına benzerler». (Yakup. 1, 6)
Bunun içinde Aziz Efthimios hakkında söylediğim sözlerimin temelinde inancım yatar. Okurlarım yazdıklarımın gerçekliğine inanacaklar ve bir an bile şüphe duymayacaklar. Sende Kutsal Ruhun güçlerine sahip yüce Babacım, bu sarsılmaz inancın içerisine tahkim ol.
Ben bunlara inanıp bu zor kitabı yazdım. Yazmamın bir sebebi de, balını yapmak isteyen çalışkan arının her türlü çiçekten ihtiyaçlarını toplamasına duyduğum gıpta idi. Daha sonra tüm dualarımla, Aziz hakkında dağılan bilgileri, çoğu zamandır bu çölde yaşayan, kutsal ve yalandan uzak insanlardan zorlukla topladım. Bütün bunları ordan oraya koşarak topladım ve zamanın derinliğinde unutulmuşları çıkardım. Bu çalışmayı yapmamın bir başka sebebi ise, saygı duyulması ve anılması gereken şeyleri yüz üstüne çıkarmamla, işveren Allah tarafından doğru bir ödülle mükafatlandırılacağımı düşünmem idi. Daha da çok yaptığım bu zor çalışmayı okuyanlara vereceğim ve takip edilmeye değer örnekti.
Şunu iyi biliyorum ki, yaptığım bu çalışma, Aziz Babamızın tüm nasiblerini sunmaya yetmiyecek. Ama genede, tüm yaptıklarını kapsamasada, onun saygı duyulacak yüzünü ve ona olan minnetimizi anlatmakdan vazgeçmedim ve Saygılı babacım senin sözünden çıkmak istemedim. Ve aynı zamanda günahkar bir ruhun kabiliyeti ile yapabileceklerini toprağın altına gömmek istemedim. Böyle büyük bir cinayeti işleyemezdim. Bütün bunların sonucu olarak her ne kadar bilgeliğe sahip olmasamda, bizlere Efthimiosun öncülüğünü ve sözlerini veren yüce Allahın yardımı ile, bu kitabı yazmaya başladım.
AZİZ BABA EFTHİMİOS’UN HAYATI
GİRİŞ
Allah’ın biricik oğlu ve gayesi yüzyıllar öncesinden beri eşi benzeri bulunmayan, babası ile aynı tabiata sahip, insana karşı ifade edilemeyen sevgisiyle, babasının güven rızası ile ve kutsal ruhun isteğiyle, ete kemiğe bürünmeyi, Meryem Ána’nın bedeninden bizleri kurtarmak için, bir insan olarak doğmayı kabul etmiştir. Basit bir insan veya tanrısal tabiatının haricinde ete kemiğe bürünmüş bir Allah olarak doğmuştur. Yüzündeki mübarekliği ve insan tabiatını birbirine karıştırmamış, birinin diğerine taviz vermesine engel olmuş ve ikisinide tabiatları bozulmadan birbirine bağlamıştır. Olduğu için mükemmel bir Allah olarak kalmış olmadığı halde mükemmel bir insan olmuştur. Büylece bir taraftan mükemmel konumunu korumuş ve öbür taraftantan aynı kişinin yüzünde yani tanrımız İsa Mesih’de iki tabiatın ayrıcalığını mükemmel bir bağ ile bölünmez bir şekilde bağlamıştır. Bunun için Allah’ın oğlu İsa Mesih’in yüzünde Tanrısal ve İnsansal öz bölünmeden ve karışmadan yaşamıştır ve bize bir kişi olarak ortaya çıkmıştır. Dokunulmaz bir Allah olduğu halde, insanların tutkularına önem vermemiştir. Ölümsüz bir Allah olduğu halde, ölüm yasalarına boyun eğmeği kabul etmiştir.
Bizlere olan bu büyük merhameti ile, Ona yaklaşma hakkını tanımıştır. Bunun için öğrencilerini bizleri kurtarmaya gönderdiğinde şöyle diyordu: « Gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin»(Matta, 28, 19). Bu emirleri alan öğrencileride tüm evreni dolaşıp, sözlerle ve yaptıkları işlerle gerçek inancı ve kurtuluşu ilan ediyorlardı. Sözleri ile eğiterek ilan edip, yaptıkları ile yaşadıkları ile ve konuşmaları ile de doğruluyorlardı. Yaptıklarını devam ettirebilmek için kovalanma, işkence çekme, çıplak kalma ve herşeyden yoksun bırakılma gibi zorluklarla karşılaşıyorlardı. Hatta ölümlede buluşuyorlardı. Böylecede İsanın hayatını taklit ediyorlardı.
Bütün bunlarla insanlara gerçek Allah bilgisini sunuyordu. Tüm bunlardan dolayı insanoğlu aydınlanıp şeytan köleliğinden kurtuldu. Bununla çaresizlere ve takip edilenlere kurtulmanın yolunu gösterdi ve onlara bir çok hayırda bulundu.
Bundan dolayı dünyanın her bir yanına, ayrı ayrı ırklardan gelme Aziz Şahitler yeşerdiler. Onlara yaptıkları savaşların sonunda bir çok kişi imrendi ve onlar ışıldayan bir yıldız gibi inancı sabitleyen münzevilerdi. Hayatlarını Havarilerin erdemlerine göre yaşadılar. Bunlara Kutsal İncilin şu sözleri yakışır: « Koyun postu, keçi derisi içinde dolaştılar, yoksulluk çektiler, sıkıntılara uğradılar, baskı gördüler... Çöllerde, dağlarda, mağaralarda, yeraltı oyuklarında dolanıp durdular »( İbraniler, 11 , 37,38)
Aziz Efthimios da böyle Allah dolu mükemmel bir yaşamın hissedarıydı. Bebekliğinden itibaren Allaha bağışlandı ve kendisi tüm hayatı boyunca Azizlerin yaşamına imreniyordu. Allahın sevgisini kazandı ve insanlar arasında yüceldi. Bedensel ve ruhsal yaşamında yarattığı keranetlerle beni bu kitabı yazmaya teşvik ettin. Bende sözünden çıkmadan ve hiç bir ertelemede bulunmadan isteğini yerine getiriyorum saygı duyduğum babacım Georgie. Çünkü sen her zaman için bizleri ruhumuza iyi gelecek şeyleri ve senin Azizliğine yakışacak şeyleri yapmamıza teşvik edersin. Gerçektende bazı şeylerin geçen zamanın gölgesinde kalması doğru değil. Aynı zamanda unutulmuş derinliklerde de bırakmak hoş değil. Onları bu derinliklerden çekerek çıkarıp, bizlerden sonrakilerin kurtulmalarına yardım etmek için ve onlara örnek olmaları için bırakmak gereklidir. Madem bana yazma yeteneği bağışlayan Yüce Allahı ve Oğlunu andım, artık Aziz Efthimiosuda anlatmaya başlayabilirim.
DOĞUMU ve ÇOCUKLUK YILLARI
Tanrının kulu Efthimios’un babası Pavlo ve annesi Dionisia’dır. Kökenleri çok zarif bir aileden gelip Allahın bir çok erdemleri ile süslenmişlerdir. Memleketleri Ermeni’nin çok ünlü şehri Melitini’dir. Mübarek Dionisia kocası ile birlikte bayağı bir zaman yaşamıştır. Yalnız çocuğu olmadığı için çok mutsuzdur. Bu yüzden hayatları çok derin bir acı ile ilerlemektedir. İçlerindeki çocuk isteği onları sürekli Allaha daha çok yaklaştırmaktadır. O’na, devamlı dua edip kendilerine bir çocuk bağışlaması için yalvarmaktadırlar.
Bir zamanlar şehrin yakınında bulunan meşhur şehit aziz Poliektu’nun kutsal tapınağına gittiler. Orada yeterli bir süre Allah’a dua ederek kaldılar. Bir gece tapınakta (klisede) dua ederken karşılarında kutsal bir hülya belirip, onlara şöyle dedi: «Neşelenin, neşelenin, çünkü Allah size bir çocuk bağışlayacak ve bu çocuk neşenin adını taşıyacak. Doğumuyla birlikte Allah, kliselere neşe hediye edecek» Bu hülyayı Allah’ın bir işareti olarak kabul ettiler. Eve döndükleri ve hamilelik zamanından itibaren bütün duyduklarının gerçek olduğuna inandılar. Çocuk doğduktan sonra adını Efthimio (Neşe) koydular ve onu Allah yoluna bağışlamaya söz verdiler. Öğrendiğimize göre Ağustos ayında doğdu ve yıllardan Êral Gratia’nın dördüncü zamanı yani İsa’dan sonra 377’inci yıldı. Bilmeyenler hülyanın gerçek olduğunu şuradan anlıyacaktırlar:
Zamanlardan büyük Arianizim tarikatının egemen olduğu zamandı. 40 yıl boyunca Allah’ın klisesi büyük bir üzgüntü halinde bulunuyordu. Ortodoks inananları ve onun savunucuları cezalandırılıyorlardı. Arianizm kralı Konstantinos zamanında, arıanizmciler her yeri baskı altına almışlardı. Gelecek sürede, Doğu Roma Êrallığına, Oualios’dan sonra geçecek olan tiran Ioulianos zamanında ise kovuşturma başlatılacaktı.
O zaman mutluluğun ve neşenin ismini taşıyan Efthimios doğdu. Ve o zaman klisenin üzgüntüsü neşeye dönüştü. Barbar sürüleri Thraki’ye girdiklerinde Kral Oualinin altıncı senesinin beşinci ayı dolmamıştı. Kral aleyhlerinde sefere çıkmıştı. Fakat çok çabuk yenik düştü, Allaha karşı ve Ortodoks inançlarına karşı yaptığı savaşı hayatı ile ödedi. Thraki’nin Edirne’ye yakın bir döneminde tümüyle yenildi ve geri çekildi. Barbarlar onu ve kaçtığı köyü cezalandırmak için her tarafı yaktılar.
EFTİMİOS KENDİNİ ALLAH’A TAKDİM EDİYOR
Efthimios 3 yaşına basmışken babası Pavlos bu dünyadan göç etti. Mübarek ve bahtiyar annesi Dionisia’nın çok kültürlü, okumuş, Evdoksios adında bir erkek kardeşi vardı. Piskoposluk makamında tanıdıkları ve gücü olup, bu makamın görüşmelerinde yer almaktaydı. Kız kardeşinin müşaviri (danışmanı) olup, onu aziz Meliti Êlisesi’nin piskoposuna götürdü. O zamanlar bu yüce piskopos çok meşhurdu. Yine o dönem büyük ve meşhur Otriios İstanbul Sinodu’nda ayırt edilmişti (381). Dionisia, Allaha verdiği büyük sözü yerine getirmek ve onu hoşnut bırakmak için büyük bir fedakarlıkla, meşhur Anna’nın peygamber Samuilini’yi Allah’a sunduğu gibi, oğlunu bu insana götürdü.
Bu büyük insan ve gerçekten saygıdeğer piskopos Otriios, bu çocuğu gördüğünde, kültürlü, aklı başında Evdoksios’un aileye beliren hülya hakkındaki anlattıklarını dinlediğinde, annenin nasıl korku ve saygıdan çocuğun doğumundan önce, Allah’a bağışlama sözü verdiğini, bu çocuğun ana rahmine düşmesinin duaların bir meyvesi olduğunu anladıktan sonra hayranlıkla şöyle dedi:«Gerçekten bu küçük çocuğun üzerinde Allah’ın ruhu dinlenmektedir.» Çocuğu yanına kabul edip onu vaftiz etti ve onu bir klise mugannisi olarak atadı. Piskoposluğuna aldı ve kendi çocuğuymuş gibi yetiştirdi. Allah’a ve yaptığı eserlere bağlı mübarek Dionisia’yı, Melitini Êlisesi’nin hizmetçisi olarak atadı.
Eftimios’un klise kataloğuna, klise üyesi olarak girdiği zamanlar, büyük Theodoros, Roma İmparatorluğu’nun asalığını almıştı. Böylece Yüce Allah, Roma halkına ve kutsal kliselerine barış ve mutluluğu hediye etti. Bu şekilde ailesine beliren hülyanın dediği gibi, adından da anlaşılacağı gibi, Eftimios’un dünyaya gelmesiyle kliseyi barış ve mutluluk saracağı kanıtlanmış oldu.
HRİSTİYAN EĞİTİMİ
Bir zaman sonra bilge ve aziz Otrios, Eftimios’un çocukluk yaşını geçtiğini gördü ve onun eğitim almaya başlaması gerektiğini düşündü. Bu yüzden onu öğretmenlerin eline kutsal alfabeyi öğrenmesi için teslim etti. Klisenin tanıdıklarının arasında kibarlıkları ve basiretleri ile tanınmış, doğru görüşleri ve eğitimleri yüzünden saygı duyulan ve adları bilinen iki genç vardı. Birinin adı Akakios ve diğerinin Sunadios idi. Bu iki genç, bir çok inzivai mücadelerden sonra, Aziz Êlise Melitinin bulunduğu civarda, baş rahiplik ünvanını aldılar. Yaşamları ve davranışlarıda bu ünvan büyüklüğüne göre idi. Melitini sakinleri dilden dile bu iki gencin yaptığı büyük mucizeleri ve bu büyük göreve yakışır diğer birçok eserlerini konuşuyordu.
Bu iki genç Piskoposun elinden Eftimios’u aldılar. Kısa bir süre içinde Eftimios’u öyle yetiştirdiler ki, Allah’a olan sevgisi ve öğrenime olan düşkünlüğü ile yaşıtlarını geride bıraktı. Öğrenime olan isteği öyle yaşından büyüktü ki, Akakios onun bu ışıltılı beynine hayran kalıyordu.
Bu yüce genç Eftimios, piskoposluktaki ilk zamanlarını böyle geçiriyordu. En iyi eğitimi aldı. Aziz Theolog Grigorios’un belirttiği, Resul David’in anlattığı gibi, eğitimi en üstün seviyede gündüz eğitimi olup, günahların ve karanlık eğitimlerin buluştuğu gece eğitiminden uzaktı.
Eftimios kitabı mukaddesi çalışırken, içindeki kutsal metinlerin bahsettiği yüce ve ahlak sahibi faziletli insanları kıskanıp onların devamcısı ve takipçisi olmayı istiyordu. Bazen boş gezenin boş kalfası insanlar onu meşgul ettiklerinde, yüce metinlerinden uzak kaldığı için üzülüyordu. Kendisine örnek ve prototip olarak öğretmeni Akakios’u görüyordu. Onun yaşamını ve yaptıklarını taklit etmeye çalışıyordu. Bu manevi yarış onu öyle içine çekiyorduki, bazen yemek yemeyi bile unutuyordu. Boş ve anlamsız kozmetik namlar, şöhretler onu hiç ilgilendirmiyordu. Ağzıda Allah’a şükretmekten durmuyordu.
Ayin düzenlerini diğer isteklere kapalı kalbi ve sabit beyni ile takip ediyordu. Bunları sadece zamanlarından öte özellikle, Allah korkusu ve duyguları ile izliyordu. Bir insanın kliseyi bir tiyatro piyesine çevirip Allah’a gülüş ve fısıltı ile değilde, korku ve yüce dehşet ile tapması gerektiğini hatırlıyordu. Kliseye girecek olan insanın Tanrısına yüce saygısı ve duygusu ile girmesi gerektiğine, yapacağı dualar sayesinde Allah’ı ile karşılaşıcağına inanıyordu.
Klisede bulunmadığı zamanlar vaktini odasında dua ederek, ilahiler söyleyerek ve kutsal kitabı çalışarak geçiriyordu. Ve bütün bunları kısa zaman süreçlerinde değil de tüm gün ve tüm gece yapıyordu. Allah’ın sözünü «gece gündüz» (İlahiler. A’ 2) çalışan bir insanın nehir kenarında dikili ve sürekli sulanan bir ağaca benzediğini iyi biliyordu. Bü yüzden de meyvelerini münasip zamanlarda veriyordu bu insanlar. Eftimios’da yüce yarışların manevi meyvelerini Allah’a bu şekilde veriyordu. Etrafını öfkenin çekiciliği sardığında sevgi ve sabır meyvelerini sunuyordu. Oburluğun çekiciliğinde nefsine hakim olma meyvesini veriyordu. Dünya evi şevklerinin hakim olduğu, ona saldırdığı zamanlarda, O, sağduyu ve basiret ürününü sergiliyordu. Hiç bir zaman saygısız ve terbiyesiz yaşıtlarıyla arkadaşlık yapmamış, her zaman sağ duyuları ve erdemleri ile ayırt edilen yaşıtlarını tercih etmişti.
Her gün atletizmle uğraşanların disiplinli oldukları gibi kendi sözüne ve yemeğine hakim olmayı başarıp, içindeki derin alçakgönüllüğünü koruyup, hakaret etmekten ve gönül kırmaktan uzak kaldı. Merhamet yağıyla kavrulup, insanlara karşı olan sevgisini tüm saflığıyla korudu.
KLİSENİN TEMSİLCİSİ
Efthimios bayağı bir zaman kendine tüm manevi egzersizleri yaparak, erdemin en üstüne ulaşmıştı. Allah’ın sevgisi ve ihtiyatı ile tüm bedenini bilgelik sarmış ve o da bu bilgeliği her türlü deneyimle insanlara sunmuştu. Ünü başından beri yayılmıştı. Bu şekilde yetiştiği, bu eğitimi aldığı, klisenin tüm aşamalarını geçmeyi başardığı için istemesede, Melitini Klisesi’nin temsilcisi, piskoposu olarak atanmıştı. Görev olarak çevredeki manastırları koruma ve yönetme verilmişti. Bu görev ona küçüklükten beri dünyadan elini ayağını çekerek yaşamayı sevdiği için verilmişti. Dünyadan elini ayağını çekmesinin en başlı örneğide çoğu zamanını aziz Polievkto manastırında 303 aziz şehitin yanında geçirmesi idi. Kırk günlük oruç zamanlarında ıssız yerlere gidiyordu. Oraya zamanımızda Analipseos adında mükemmel bir manastır yapılmıştır. Bu ıssız yerde İsa’nın vaftiz olduğu andan (Theofania’dan) Paskalya zamanına kadar, Resul İlia’nın ve Yahya Peygamber’in (Aziz Ioannis Prodromos) münzevi yaşamlarını uygulayarak kalıyordu. Münzevi yaşama olan sevgisi göz önünde bulundurularak, Melitini’de, ona, orada bulunan diğer münzevilerin hayatlarıyla alakadar olma görevi verildi. Fakat Allah’a aşkını en üst seviyede tutan, şan şöhretten nefret eden Aziz Efthimios, bu görevi erdemlerini yerine getirememesine neden olan bir engel olarak görüyordu. Bundan dolayıda Melitini’yi terk edip kutsal topraklara Kudüs’e doğru gitti. Oranın ıssız yelerine yerleşmeyi istiyordu.
YANLIZLIK SAVAŞLARI
Aziz ruhtan yönlendirilmiş bu büyük baba, Aziz Eftimios, yirmi iki yaşında Kudüs’e geldi. İlk görevi kutsal «İsanın ayaklarının değdiği yerleri» ziyaret etmek idi. Kutsal Haça gidip ibadetini etti ve sonra kutsal dirilişin olduğu yere (Anastasi’ye) ve diğer tüm kutsal mekanlara gitti. Son olarak da ıssız çöle gidip, orada inzivaya çekildi. Allah’ı dünyaya tanıtan insanları bulup, onlardan hepsinin erdemini ve manevi başarısını öğrendi. Orada gördüklerini ve duyduklarını gönlünün bir köşesine kapattı. Sonra Kudüs’e altı kilometre uzalıkta olan Faran Manastırı’na geldi. Sakin bir hayatı sevdiği için ıssız bir inziva hücresinde kalmaya başlayıp dünya nimetlerinden uzak kaldı. Sepet örmesini öğrenip kimseyi müşkül duruma bırakmak istemediği için, yaşam masraflarını karşıladı. İşinin haricinde ihtiyacı olan diğer insanlara da yardım etti. Tek düşüncesi Dünya nimetlerinden uzak kalıp Allah’ın kendisini beğenmesi idi. Yaptığı duaları, tuttuğu oruçları, sahip bulunduğu tüm erdemlerini yüreğinin tarlasında bulunan ihtiras dikenlerini kökünden biçen, mükemmel bir tarımcı gibi koruyup, «kurnaz düşünceleri ve insanların Allah’a yaklaşmalarına engel olan, bir kule gibi yükselen alicenapliklerini» (2. Êor 10, 5) alabora edip, «dikenlerle dolu yüreğin tarlalarını ekmemek gerektiğini, bu tarlaları temizleyip ekilebilir bir duruma getirip, yeni biçilecek ürünlere yeterli zemini hazırlamanın şart olduğunu» (Ierem 4’ 3) belirten kehanetin sözlerini yerine getiriyordu.
MÜNTEZİ ARKADAŞI AZİZ THEOKTİSTOS
Yanındaki başka bir hücrede Allah’ın sözlerini yerine getiren bir başka münzevi, Theoktistos yaşıyordu. Aziz onu tüm kalbiyle sevdi ve ikisini birbirine bağlayan bağ, inanca olan sevgileri idi. İkisininde düşünceleri, manevi alışkanlıkları bir olup, iki bedende bir yürek olarak görünüyorlardı. Biri diğerine manevi hedefini sunduktan sonra, her yıl yüce Allah’ın oğlu İsa’nın vaftiz yortusundan (Theofania yortusu) sekiz gün sonra tüm insanlardan ve iletişimden uzak Koutila çölüne gidiyorlardı. İstedikleri tek iletişim ise: Allah’la yaşamak, devamlı sükunatı hissetmek ve dua etmekti. Bu ıssız yerde tüm bedenlerini zorlayıp, Allah’ın isteklerine boyun eğip, yüreklerine manevi yemeği sunup, Paskalya Bayramının bir önceki Pazar gününe kadar (Vağio Bayramına yani İsa’nın Kudüs’te karşılanma yortusuna kadar) kalıyorlardı. Bu ıssız çöldeki manevi yarışta, Yüce Efthimios davranışlarındaki mülayimliliğiyle, tatlılığıyla ve alçak gönüllüğüyle galib geliyordu. Bu yüzden de kutsal sözlerinde dediği gibi üzerine kutsal ruhun verdiği lütfu kabul Allah’ın sözlerine göre «Ben bakışımı alçak gönüllüye, acı çekene ve benim sözümden korkana atıyorum».(İsaios, 66 , 2) kabul etti. Üzerine Tanrı lütfunun salınması ile Allah’a karşı olan medeni cesareti günden güne artıyordu.
İLK MANASTIR
Faran çölünde beş yıl kadar kaldı. Aziz Theoktisto ile her yıl olduğu gibi, Theofania Yortusundan sekiz gün sonra, Koutila çölüne gittiler. Giderken korkunç, derin, geçilmesi zor bir sel yatağına rastladılar.Yakınlardaki taşları, kayaları Allahın yol göstermesi ile inceleyip araştırırken, sel yatağının kuzeyinde bulunan büyük bir mağarayı buldular. Yavaş yavaş, sırt sırta, yaşam tehlikesi ile yürüyüp, zorla mağaraya vardılar. Sevinçleri büyüktü. Çünkü bu mağaranın Allah’tan onlar için hazırlandığını düşündüler. Burası daha önceden vahşi hayvanların sığındığı bir mağaraydı. Allah’ın ilahileri ve durmak bilmeyen duaları ile burasını evcilleştirip, Allah’ın bir klisesi olarak kutsadılar.
Bu taşta çok fazla yalnız kalmadılar. Allah onları insanlara göstermek istedi. Bu yüzden de oraya Lazario köyünden, sel yatağında sürülerini sulamaları için, bir iki çoban gönderdi. Çobanlar mağarada bu iki Aziz insanları gördüklerinde korkup kaçtılar. Bu yüce insanlar çobanların korkularını anlayıp, onları tatlı bir dille yanlarına çağırdılar ve şunları söylediler: « Kardeşler! Korkmayın, çünkü biz de sizin gibi insanız. Günahlaımız için burada kalmayı tercih ettik». O zaman çobanlar cesaretlerini toplayıp mağaraya çıktılar. Büyük bir süprizle, bu aziz insanların yanlarında ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri hiç bir şeyin olmadığını gördüler. Büyük bir hayranlıkla yakınlarının yanına gelip gördüklerini anlatmaya başladılar. Orada yaşayanlar bu iki azize ne lazımsa götürmeye başladılar. Yalnız Faran’daki büyükleri onları arayıp bulduktan sonra, yanlarına sık sık gelmeye başladılar. Hatta Marinos ve Loukas adında iki kardeş yanlarına taşınıp, inzivai bir şekilde yanlarında yaşamaya başladılar. İkiside Aziz Efthimios tarafından eğitilip, yalnız ve inzivai bir hayata yönlendirildiler. Bu yalnızlık yaşamında ve inzivailikde yüceldiler. Daha sonra Metopa köyü yakınlarına yerleştiler ve orada bir Manastır kurdular. Yanlarına Theodosio’su da aldılar ve Theodosios manastırda yaşayan münzevilerin en yükseği olup, O’nu komün mükemmelliğine eriştirdiler.
Az bir zaman içerisinde Aziz Efthimios’un ünvanı her tarafa öyle yayılmıştı ki, bir çok kişi onun için gelip, onun ağzından Allah’ı anlatan sözlerini dinlemek istiyordu. Gelen kişilerden bir çoğu yanında kalmayı arzuluyordu. Fakat dünyanın şanından ve namından nefret eden, Allah’ın sevgisini ve arkadaşlığını isteyen Efthimios, ilk mutluluğu, yaşamayı başarmayı herkes gibi deniyor ve Allah’ın kraliyetini bu dünyada yabancı gibi yaşayarak kazanmayı hedefliyordu. Bu yüzden yalnız yaşamayı isteyen herkesi, bahtiyar Theoktisto’sa teslim ediyor ve ondan bu kişilere yardım etmesini istiyordu. Aziz Theoktistos bütün bunlardan haberi olmadan onu dinleyip, bu insanların sorumluluğunu üzerine alıyordu. Yaptıklarıni Aziz Efthimios’un fikrini alarak yapıyor, bu şekilde ona tüm anlamıyla itaat ediyordu.
EFTHİMİOS’UN VERDİĞİ EĞİTİMİ
Başlarda yalnız yaşayan münzevileri, komünlere dönüştürmeyi değil de, münzevi manastırının uyguladığı sistemi uygulamak istediler. Bu sisteme göre her münzevi kendi çevresinde, Fara’da olduğu gibi yalnız yaşıyordu. Fakat kimsenin bölgenin geçit vermezliği yüzünden klisedeki gece ayinlerine katılamadığını saptadılar. Bu yüzdende mağarayı klise olarak kullanarak herkesi toplayıp komün yaşamını yarattılar. Bu mağarada Efthimios sakin bir şekilde yüreklerin doktoru olarak yaşıyor ve herkesin yüreğinde bulunan yarayı tedavi edip, onlara erdemin ve ermişliğin yolunu gösteriyordu. Efthimios’a güvenleri öyle büyüktü ki, bu kardeşlerden hiç kimse ona tüm anlamıyla yüreklerini açmaktan, içlerindeki düşünceleri itiraf etmekten çekinmiyorlardı. Oda manevi tecrübeleri sayesinde onlara kurnaz düşüncelere nasıl karşı gelindiğini, nasıl savaşıldığını öğretip şöyle diyordu: «Kardeşler! Evlerinizi, barklarınızı bırakıp hedefiniz için geldiğiniz. Bu çölde başarıya ulaşmanız için hiç bir şeyi ihmal etmeden savaşmanız gereklidir. Bu yüzden her an ve her saat bizi Allah’tan uzak tutacak hiç bir düşünceye yer vermemeye dikkat edip, yüreğimizin uykusuz nöbetçileri olmalıyız. Çünkü Allah’ın da bize dediği gibi «Süretlice dua edin ki, günahın çekiciliğine yakalanmayın» (Matta, 26, 41)». Şunu da bilmelisiniz ki her şeyi bırakıp, her şeyden elini kolunui münzevi bir yaşam için çeken insanların kendi istekleri yoktur. Tüm erdemlerden ilk önce üzerlerinde alçak gönüllüğün ve itaatin olması gereklidir ve daima ölüm saatine ve mahşer gününe hazırlanmalıdırlar. Cehennemin tehtidinden korkmaları, gökyüzü kraliyetinin şerefine erişme istekleri olmalıdır. Ve şunu da ekliyordu: «Münzeviler ve özelliklede herkesden çok genç münzevilerin, bedensel emek harcamaları, havari Pavlos’un sözlerini hatırlamaları «kimseye yük olmamak için gece gündüz çalışmaları»(1. Selanikliler. 2, 9) ve «Bu eller, Benim ihtiyaçlarımı ve yandaşlarımın ihtiyaçlarını karşılamak için çalıştılar» (Elçilerin yaptıkları. 20, 34)». Çünkü dünyada yaşayan tüm Hristiyanların çalışıp, çabalayıp, yaptıkları işlerden ter dökerek, çoluk çocuklarının karınlarını doyurmaları, yüce Allah’larına emeklerinin ilk meyvelerini vermeleri, yardıma ihtiyacı olan tüm insanlara yardım etmeleri, acil tüm bedensel ihtiyaçlarını elleri ile kazanmaları gerekir ve işten uzak olmaları doğru değildir. Yabancı insanların emeklerinden yararlanmayı beklememizde doğru olmayıp havari Pavlos’un dediği «tembel insanın yememesi gereklidir» sözlerinide unutmamamız lazımdır».
Aziz Efthimios tüm bunları kardeşlerine öğretip, onlara ışığı, aydınlığı getiriyordu. Onlardan klisedeki kutsal ayinler sırasında ve yemek zamanında konuşmamalarını istiyordu. Bir kardeşinin diğerlerinden daha çok oruç tuttuğunu gördüğünde üzülüyordu. Bu yüzden oruç hakkında şöyle diyordu: «İyi oruç, yemek saatlerinde vücut ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar yememizle tutulur. En yüksek değeri olanda, yüreğimizi tüm kurnaz tutkulardan uzak ve temiz tutmamızı sağlayan manevi oruçtur. Münzevinin en büyük silahı Allah’ın dediklerini okuyup, isteklerine itaat edip, ayırt etme erdemine ulaşmasıdır».
Bütün bu dedikleri ve eğittikleri ile, kardeşler, Allah’ın isteklerini öğreniyor ve kutsal ışığı alıyorlardı. Büyük bir istekle, meyve veren bir ağaç gibi, tüm manevi meyvelerini vermek için çabalıyorlardı.
TEREVON
Terevonun hikayesini büyük insanların ağzından ayrı, ayrı hiç bir değişime uğramadan dinledim. Yalnız en ince ayrıntılarını, mirasçısı olan ve onun ismini taşıyan, müslüman Arapların kabile reisinden duydum. Dedesi yaşlı Terevon, genç yaşlarında iken, şeytan tarafından çarpılmış ve vücudunun sağ tarafı baştan aşağı kurumuştu. Babası Aspevetos iyileşmesi için büyük bir çaba ve yüklü miktarda da para harcamıştı.
Aspevetos, Yunan kökenlerine sahip olup, Pers’lerin (yani İran’lıların) yönetiminde bulunuyordu. Roma’lıların emirleri altına şu şekilde girmişti: Hristiyanların kovulmaları sırasında, İranda Kral İstiğertos’un zamanında, İranlıların büyücüleri, Hristiyanların hepsini tuzağa düşürüp tutuklamayı istiyorlardı. Bu yüzdende Arap müslüimanları, yolları gözetlemeleri için koydular ki hiç bir Hristiyan, İran’dan Roma’ya gidemesin. Aspevetos o zamanlarda kendisi de bekçi olduğu içini, Hristiyanlara İran büyücüleri tarafından yapılan tüm zalimlikleri görüp, onların çektikleri acılara dayanamayıp, onlara acımış ve kimsenin gitmesini engellememişti. Sadece engellememekle kalmayıp, dedeleri gibi, kendisi de putperest olduğu için onlara karşı olan sempatisiyle, gitmelerine yardım ediyordu. Bu yüzden Kral İstiğertos’a, onun için iftirada bulunmuşlardı. O zaman hasta olan oğlunu, tüm ailesini ve servetini alıp Roma’lılara sığındı. Roma baş komutanı Anatoli hepsini kabul edip, emri altına sokmuştu. Aspevetosa Rïmalıların emrinde bulunan tüm Arap’ların (Sarakinos’ların) yönetimini verdi.
Arabistan’a yerleştiklerinde hasta olan oğlu Aspevetos’a gördüğü rüyasını anlattı. Aspevetos’da hiç bir ertelemede bulunmadan, silahlı askerlerin ve inancının eşliğinde çocuğun rüyasını gördüğü yere geldi. Burada Efthimios ve Theoktistos yaşıyorlardı. Bu iki insan, gelen bütün bu insanları görünce korktular. Yüce Theoktistos, öğrencilerin korkusunu yüzlerinde görünce, aşağı inip, gelen insanların yanlarına yaklaşıp onlara sordu: «Ne istiyorsunuz ve buraya niçin geldiniz?» Onlarda cevap verdiler: «Allah’ın kölesi Efthimios’u arıyoruz». Theoktistos cevap verdi: «Cumartesiye kadar kimseyi göremez çünkü bu zaman büyük sessizlik zamanı». O zaman Aspevetos, Theoktisto’nun elini tutup ona acıdan kıvranan ve eziyet çeken oğlunu gösterdi. Çocukta ona babası işaret ettikten sonra şöyle dedi:
«Ben İran’da bir hayli zaman önce bu hastalığa yakalandım. Tıp yapabileceği her şeyi deneyip yapması gerekli şeyleri yaptı. İyileşebilmek için büyülere bile başvurdum. Hiç biri sonuç vermedi. Hiç bir yayar göremedim. Galiba bütün bu yaptıklarımla hastalığımı daha da büyüttüm.
Buraäa, yüce duygularla, bu ülkeye geldiğimden beri tüm yaşadıklarımı karşılaştırdım. Bir gece hastalığımdan dolayı acı çekerken, şöyle dedim kendi kendime... Terevon nerde tıppın ve varlığın tüm yaptıkları? Ne verdi sana hayallerle dolu büyücüler ve taptıklarımız? Ne oldu astrolojilerin dedikleri ve yıldızların haraketleri sayesinde yapmamız gerekli olan dualara? İlaçlar ve büyücülerin dedikleri neye yaradı? Bakın, Allah’tan ve onun dediklerinden başka hiç bir şeyin gücü olmadığını anladım. Tüm bunları düşündükten sonra, ona yaşlı gözlerle dua etmeye başlayıp şöyle yalvardım: Büyük Allah’ım, gökyüzünü ve dünyayı, onların üstünde bulunan her şeyi yaratan yüce Tanrım, kurtar beni bu hastalıktan. Beni burdan kurtarırsan ve beni iyileştirirsen bende putperestliği bırakıp, ondan uzak durup Hristiyan olacağım. Tüm bunları beynimde düşündüm. Daha sonra uykuya dalmışım. Uykumda beyaz saçlı, sakallı bir münzevi bana şöyle dedi: «Neyin varki acı çekiyorsun?» Bende o zaman neyim varsa gösterdim, o da devam etti: «Allaha söz verdiğin herşeyi yerine getirecekmisin? Eğer getirirsen o da seni iyileştirecek! » Benim cevabım ise şuydu: Hastalığımdan kurtulmak için tüm verdiğim sözleri yerine getirmeye hazırım. O zaman şunu ekledi: «Ben Kudüs’ün doğu tarafındaki ıssız çöllerinde, şehirden on kilometre uzaklıkta bulunan, Ieriho’ya giden yolun güney kısmında bulunan, bir su yatağında yaşıyorum. Eğer iyileşmeyi istiyorsan, hiç ertelemeden gel, Allah’ta benim aracılığımla seni iyileştirecek». O zaman kalktım ve babama olanları anlattım. Her işi bırakıp buraya geldik. Lütfen, benden, Allah’ın gösterdiği doktoru esirgemeyin».
Tüm bunları dinleyen bahtiyar Theoktistos, Efthimiosun dinlendiği yere geldi. Efthimios Allahın gönderdiği hülyaya hizmet vermemenin çok yersiz olduğunu düşündü. Bu yüzden yanlarına geldi. Ettiği bir çok duadan sonra Terevonayı Kutsal Haçla mühürledi.
Aspevetos’un yanına gelen diğer putperestler, olan bu mucizeyi ve Terevon’da ki değişiklikleri görünce şaşırdılar. O zaman hepsi yere çökerek Efthimios’tan onlarıda Hristiyan yapmasını istediler. Mucizeyi yaratan Efthimios, onların inandıklarını anladı ve isteklerine anlayış gösterdi. Bu yüzden mağaranın bir köşesine su içeren bir leğenin hazırlanmasını istedi. Sonra da onları Allah’ın, Oğlu’nun ve Kutsal Ruh’un adına vaftiz etti. Önce Aspevetos’u vaftiz etti ve ona Petros adını verdi. Daha sonra karısının Marvin adındaki erkek kardeşini. İkiside bilgileri ve zenginlikleri ile çok meşhurdular. Daha sonra Terevona’yı ve diğer hepsini vaftiz etti. Herbirini Kırk gün boyunca yanında tuttu. Onları Allah’ın sözleri ile aydınlatıp, inançlarını kuvvetlendirdi. Daha sonra gitmelerine izin verdi. Artık inançsız insanlar değildiler. Artık İsa’nın mirasçıları, vaftiz edilmiş klise çocuklarıydılar. Artık günahlarından kurtulup, Allah’ın çocukları arasına katıldılar.
Bunlardan Terevon’un amcası Moris, manastırdan uzaklaşmadı. Herşeyden elini ayağını çekip, hayatının diğer kısmını yüce Allah’ı hoşnut bırakmak için yaşadı. Tüm varlığını ve parasını, Manastırın onarılması ve büyütülmesi için bağışladı.
Efthimios’un yarattığı mucize her yerde duyuldu. Hastalıklardan acı çeken tüm insanlar, yüce azizin yanına şifa için geliyorlardı. Böylece kısa bir zamanda adı daha da çok yayıldı. Tüm Filistin’de ve çevre kasabalarda tanınmaya başladı.
MARDA DAĞINDA
Aziz Efthimios yanlarına iyileşmek için gelen birçok insanı gördükçe ve hakim olduğu eski münzevi yaşam sessizliğini karşılaştırdıkça, ona yapılan şükürleri dinledikçe zorlanıyor ve bundan sıkıntı duyuyordu. Adının mutluluk olmasına rağmen kendisini üzgüntü sarıyordu. Bu yüzden kimsenin haberi olmadan Ruba’ya gitmeye kalktı. Bunu anlıyan bahtiyar Theoktistos tüm kardeşlerini biraraya topladı ve onları Áziz Efthimios’u gitmesinden vazgeçirmek için gerekirse ayağına kapanmaya hazırladı. Oda, onları sakinleştirmek istediği için, aklına gitmemeyi koydu. Birkaç gün geçtikten sonra, yanına Melitini’li, erdemli Dometiano’yuda alıp manastırdan ayrılıp Ruba’ya doğru indi. Kuzeydeki çölüde geçtikten sonra, Kızıldeniz yakınlarındaki eşi benzeri olmayan Marda Dağına geldi. Bu dağda bir su kaynağı buldu. Oraya küçük bir malikane yapıp orada yaşamaya, orda otlarla ve maloa[2] ile beslenmeye başladı. Buraya bir klise yapıp içine birde kutsal sunak koydu. Daha sonra buradan ayrılıp David’in Saoul’dan kaçarken sığındıyı mağarayı görmek için Zifon çölüne geldi. Bu yerler kutsal Manastır tarafından kurulmuştu. Kurulmaya sebep olan şey ise şöyle anlatılır: Aristoboyliados’un oğlu kurnaz bir ruha sahiptir. Bu çocuk Aziz Efthimios’a bağırarak onu yardıma çağırmıştır. Babası çocuktan Aziz Efthimios’un orda olduğunu, sahip olduğu yerlerin ve Karpabariho’nun sahip olduğu yerlerin arasında bulunduğunu öğrendiği zaman, onu arayıp yanına geldi. Bu gencin azizi gödüğü an, yüreği parçalanır ve sarsılır. Kurnaz ruhu bedeninden tamamen ayrılır ve bu genç böylece iyileşir.Bu mucize her tarafa yayılır. Birçok kişi Aristoboyliada’dan ve çevre köylerden gelip onun için manastır yaparlar. Bir kaç rahip te yanına gelip onunla beraber yaşamaya başlar. Yaşamlarını sürdürebilmeleri için Allah onlara gerekli olan herşeyi sunar.
Zifon çevresinde yaşıyan bazı insanlar Mani tarikatına karışmışlardır. Aziz tarafından gerçek sevgi ve görev hakkında aldıkları eğitimden sonra kutsal eğitime geri dönüp tarikat başını lanetlerler.
VAHŞİ HAYVANLARA KARŞI KABİLİYET
Diğer yeteneklerinin haricinde Aziz Efthiminos’a Allah’tan şu da sunulmuştur: Et yiyen ve zehirli vahşi hayvanlarla arkadaşlık etme. Bunu da Kitabı Mukaddes İncil’i okuyan herkesin bilmemesine imkan yok. Şunu da bilmek gerekir ki, Allah’ın üzerinde yaşadığı ve üzerinde rehavete düştüğü her insana, Adem’lede Allah’ın buyruğunu çiğnemeden önce olduğu gibi , her şey boyun eğer. Bu insana sadece vahşi hayvanlar boyun eğmekle kalmayıp, doğa da boyun eğer. Bu sözlerimi Musa Peygamberin şu örnekleri ile onaylayabilirim: Kızıl denizin ikiye ayrılması, İsrailliler’in emri ile Erden Irmağı’nın güneşi durdurması, üç çocuğun fırın ateşini Allah’ın serinliğine döndürmeleri ve daha birçok şeyin başarılması gibi. Bu büyük mucizeleri yaratan Allah, kendisini taşıyan Efthimios’a sadece görünen vahşi hayvanların boyun eğmesini sağlamayıp, kurnaz ruhların da boyun eğmesini sağlamıştır. Çünkü bunlar Allah’ın verdiği yeteneklerdir.
MANASTIRIN OLDUĞU YERE DÖNÜŞ
Manastırın yerleşim köyüne yakın olması ile, Efthimios kendisini ziyarete gelenleri görüp öğrenci Dometiano’ya şöyle demişti: Gel çocuğum, biz ermiş Theoktistos’un ve rahiplerin ziyaretine gidelim. Karpabariha Manastırından kalkıp kutsal yerlere, Allah’ın yardımıyla yapılan aziz Theoktisto’dan 3 klm uzaklıktaki kutsal manastırına geldi. Bu kutsal yeri diğer yerden daha düz ve sessiz olduğu için çok sevmişti. Aynı zamanda kuzeydeki manastırların yapılmasından önce, bu yer daha havadar, daha ıssız ve her türlü geçişten uzaktı. Şimdi bu manastırlara giden, kendisinin yönlendirdiği münzevilerin yapmış olduğu yollar vardı.Bu manastırların yapımı ile bu ıssız çöl bir münzevi şehrine çevrilmişti.
Burda, büyük bir sessizlik hakimiyetinde, aziz öğrencisi ile birlikte bir mağarada oturdu. Bu mağarada, bu gün kutsal naaşının bulunduğu kabri yer almaktadır. Aziz Theoktistos yüce Efthimios’un geldiğini öğrendiğinde, onu görmek için hemen bulunduğu yere tırmandı. Oradan inmesi ve manastıra gelmesi için ona yalvardı. O da sakin ve ıssız yaşama olan sevgisinden dolayı kabul etmedi. Yalnızca her Pazar günü inip Ayini beraber yer’ne getiriyorlardı.
ARAPLARIN GÖRÜNÜMLERİ
Vaftizinden sonra Petros adını alan Aspevetos, Efthimios’un bayağıdır geldiğini öğrendikten sonra, ona erkek ve kadından oluşan birçok arap gruplarla gidip, ona bu insanlarla konuşması için yalvardı. Bu yaşlı aziz,onları tebliğ edip manastırın aşağı kısımlarında onları vaftiz etti. Yanlarında yedi gün kaldı ve daha sonra onlarla birlikte kendisinin kaldığı yere çıktı. O zaman Petros yanında ustalarla bu bahçeye gelip, bu güne kadar korunan iki girişli büyük hendeği yarattı. Burada bir fırın ve üç inziva hücresi oluşturup ortadaki hücreye kliseyi yaptı. Ve önceleri Arap kurtlarına benzeyen bu putperestler, artık kutsal vaftizden sonra İsa’nın düşünce sürülerini andıran koyunlara dönüşüp, Efthimios’un yanında kalabilmeleri için ona yalvarıyorlardı. Yalnızlığı isteyen Eftçimios kendisini çok rahatsız edeceklerini düşünüp bunu kabul etmedi. Onları alıp iki manastır arasındaki bir yere getirip şöyle dedi: «Eğer bana yakın olmayı istiyorsanız burada kalın. Buraya klisenin yapılacağı ve çevresinde gerekli olan yerleri işaretleyip, kliseyi inşaa etmeleri için onları bıraktı. Papaz ve diyakoz yani papaz yardımcısını tayin edene kadar yanlarına çok sık geliyordu. Daha önceden vaftiz olanlarda buraya gelip burda yaşamaya başladılar. Buradan gelip geçenlerde aziz tarafında vaftiz ediliyor ve bunlardan bir çoğu yaşamlarına burada devam ediyorlardı. Böylece sayıları artıyor ve devamlı yayıldıkları için oturdukları yer, askeri kamplar gibi her daim genişliyordu. O zaman yüce babamız Eftimios, Patrik Ioubenalio’dan onlar için bir piskopos atamasını rica etti. Patriğin bunu yapacağına dair söz verdiği an, ona artık tüm ruhları kurtulaşa kavuşturabilecek yeteneğe sahip, Terevon’un babası Petros’u gönderdi. Böylece Petros Filistin araplarının ilk piskoposu olarak atandı. Bu barbar insanların birçoğu hepimizinde gördüğü gibi Aziz Efthimios’a gelip, onun sayesinde vaftiz olup gerçek Allah’a nasıl ibadet edeceklerini ve ona nasıl tapacaklarını öğreniyorlardı. Tüm bunlar Araplar içindi.
AZİZİN MANASTIRI
Aziz Efthimios kendi manastırını ne komün manastırı ne de lavra[3] yapmak istiyordu. Bu yüzden ona dünyadan elini ayağını çekmeye hazır münzevi yaşamı isteyen insanlar geldiğinde onları aşağı taraftaki bahtiyar Theoktistos’un manastırına gönderiyordu. Kendisine taktimde bulunmak isteyen insanlara karşıda aynı şeyi yapıyordu. Bu manastırların Allah’ın isteği ve gönderdiği insanlarla dolmasının ardından, Efthimios âedensel üç kardeşi, Çrisanto’yu, Kosma’yı ve Gavriliyo’yu , Theoktistos’a gönderdi. Bu kişiler Kappadokyalı olup, Suriyede büyümüşlerdi. Üçüde ruhsal basiretleri ve bilgelikleri ile ünlü idiler. Yanında kalmak için Efthimios’a yalvarıyorlardı fakat o kabul etmedi. Üç şey onu engelliyordu. Birincisi sakinliğe olan hayranlığı. İkincisi çok genç olmaları. Üçüncüsüde Gavrilios’un doğuştan hadımlaştırılmasıydı. O gece bir düş gördü ve ona düşünde şöyle dendi: Bu kardeşleri kabul et, çünkü onları sana Allah gönderdi. Ve bundan sonra senin yanında kalıp kurtuluş bulmak isteyen , münzevi hayatı senin yanında yaşamak isteyen insanları kovma. O zaman Aziz onları kabul etti ve onlardan en büyüğü Kosma’ya şöyle dedi. Bak, ben Allah’ın bana verdiği emri yerine getiyorum. Yalnız şuna dikkat et. En ufak kardeşinin inziva hücresinden déarı çıkmasına izin verme. Çünkü kadınsal görünümlü bir insanın lavrada yaşaması doğru değil. Çünkü düşman bu kardeşlerle uğraşıp onlarla savaşacaktır. Sende bence burada çok kalmayacaksın. Kısa zamanda Allah tarafından çağrılıp Skithopoli klisesinde dinder önderliğe atanacaksın.
Bunlardan sonra Domnos adında birini kabul etti. Antakyadan gelip Antakya başpiskoposu Ioanni’nin yiğeni oluyordu.O günlerde Melitinili Stefanos, Andreas ve Gayano adlı, Akakiosla beraber onu yetiştiren öğretmeni Sinodios’un yiğenleri üç kardeşini daha kabul etti. Bundan sonra Raytostan gelme, papaz Ioannis’i, Thalassio’yu ve Anatolio’yu kabul etti. Tiberiadan gelme, Skithopolideki aziz şehit Vasilis klisesinin yaşlı papazı Kiriona adında birinide kabul etti.
Bu on bir kişiyi kabul ettikten sonra piskopos Petro’yu bunlar için gerekli olan inziva hücrelerini inşaa etmek ve kliseye gerekli süslemeleride yapmak ile görevlendirdi. Böylece yaşadığı inziva yerini Faron lavrasının örneği ile lavraya çevirdi. Bu lavraya piskopos Ioubevaliosta geldi. Beraberinde azizlerin içinden, o zamanlar patrik ve manastırların öncüsü Passariona ve klisenin yüce eğitimcisi İsihioda vardı. Mayıs ayında elli iki yaşındaki Efthimios lavranın açılışını yaptı. (Yıl 429)
Açılıştan sonra lavranın iki tane papazı, Ioannis ve Krionas oldu. O zaman Patrik, papaz yardımcısı olarak Dometianos’u ve Domnoyu atadı. Aziz Efthimios çok sevindi, avram yüzlü Patrik Passarionas ve ilahiyatçı Theolog İsihiosla, tüm tören boyunca tüm arif ve erdemleri ile ışıldadılar. Bundan yedi ay sonra aziz Passarion Allah’ın huzurunda istiraya çekildi.
MİSAFİRLİK ve TAKDİS
Aziz Efthimios oturduğu sessiz sakin yeri lavraya çevirdiği zaman, yemek yokluğundan on iki rahip çok sıkıntı çektiler. Lavranın ilk kahyası aziz tarafından Dometianos oldu. O zaman şu olay gerçekleşti. Dört yüz kişilik bir Ermeni grubu Kutsal yer Kudüsten Ürdün’e doğru geçiyorlardı. Anlamadan, sanki bir gücün onları sürüklemesi gibi, yanlışlıkla yolun sağ tarafına sapıp lavrada belirdiler. Benim inancıma göre onları bu yola azizin erdemlerinin ve Allah tarafından verilen armağanlarının ortaya çıkması için kutsal ihtiyat sürmüştür. Aziz bu grubu görünce Dometianos’u yanına çağırdı ve şöyle dedi: Git bu insanlara yemek hazırla. Dometianos’un cevabı ise: Aziz babacım, killerimizde topu topu on kişinin karnını doyuracak erzak var. Nerden bulayım ben bu insanlar için bunca ekmeği bunca yemeği.Aziz Efthimios üzerindeki tüm ressulluğu ile ona şöyle cevap verdi: Git ve dediklerimi yap. Çünkü kutsal ruhun dediğine göre herkes doyucak ve yemeklerden artacak. O zaman Dometianos ekmeklerin bulunduğu ve ekmek kileri olarak adlandırdıkları yere gitti. Ama oranın kapısını açamadı. Allah’ın kutsaması ve takdisi ile ufak killer tıka basa dolmuştu. Bir kaç kişiyi yardım etmeleri için çağırdı ve kapıyı yerinden çıkarttılar. Ekmekler dışarıya doğru taşmaya başladılar. Aynı takdis şarapta ve yağdada olmuştu. Herkes yemeğini yedi ve karnını doyurdu. Üç ay boyunca bu kilerlerin kapılarını yerlerine koyamaz oldular. Resul İliasın, Sareptonda ve dul karısında misafir olduğunda, unun ve yağın tenekeden eksilmemesi haricinde devamlı dolması gibi şimdide böyle oldu. Allah bu yaşlı azizin nasıl misafirperverliğe can attığını görünce ona tüm bu nimetleri bağışladı. Dometianos tüm bu olanları görünce azizin ayağına kapanıp ondan davranışından ötürü af diledi. Elindeki azıcık ekmeği ile bunca insanı doyuramayacağını düşünmüştü. O zaman bu yaşlı Azizonu ayağa kaldırıp ona şöyle dedi: «Kim cömertce ekerse mahsulude o kadar bol olur»(2. Korintililer 9’ 6). Misafirperverliğimizi boşlamıyalım. Çünkü havari Apostolos’un da dediği gibi «bazı kişiler bilmeden Melekleri misafir ettiler» (İbraniler.13’ 2). Cesaretli ol. Eğer sen ve arkadaşların, size gelen bu yabancı misafirleri gerektiği gibi ağırlarsanız, onları kardeşleriniz olarak kabul ederseniz, Allah’da sizleri asırlar boyu yalnız bırakmaz. Çünkü bu fedarkarlıklar Allah’ı memnun eder.
İTAATSİZLİĞİN MEYVESİ
Bu mucizeden sonra bu lavra her türlü nimetle mübarek kılındı. Her çeşit nimet devamlı artıyordu. Allah’ın yardımıyla yaşayan rahiplerin sayısı elliye çıkmıştı. Yeni gelen rahipler için yeni inziva hücreleri inşaa edildi ve kutsal ayin artık klisede yapılıyordu. Kahya rahiplerin yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmek için gerekli olan şeyleri elde etme yöntemleri buldu. Kuzular buldu ve onlardan babaları için gerekenleri çıkarıyordu. Lavrada, Asyadan gelme Avksentios adında biri bulunuyordu. Kahya ondan vücudunun tam çobanlık işine yatkın olmasından dolayı çobanlıkla uğraşmasını istedi. Avksendios bunu yapmayı istemedi. O zaman Kahya lavranın iki papazına, Ioanni’ye ve Kiriona’ya gidip, onlardanda Avksendios’un çobanlık görevini yerine getirmesi için ricada bulunmalarını istedi. İkiside ricada bulunsalarda nafile, kabul etmiyordu. Cumartesi günü kahya bu Avksendiosla yaşadıkları bu olayı Azize anlattı. O zaman yüce Efthimiosda Avksendiosu yanına çağırdı. Ona yapman gereken görevi kabul et çocuğum dedi. Avksendios karşı çıktı. Saygı duyduğum babacım yapamam dedi. Beni bu işi yapmamda üç şey engelliyor. Birincisi bu yerin beni ürkütmesi ve burada konuşulan dili bilmemem. İkincisi fuhuş korkusu. Üçüncüsü kuzulara çevireceğim dikkatten ve devamlı yer değiştirmekten, inziva hücremde kalabilme ve sessizlikte yaşama alışkanlığımın kaybolması. O zaman Aziz Efthimios şöyle cevap verdi. Bu söylediğin üç şeyin başına gelmemesi için Allah’a dua edicem. Allah’da adaletsiz değildir, seni koruyacaktır. Söz dinlemeni ve gerekeni yaptığını görmemesine imkan yok. İyi bilki O’nun verdiği güçle, emirle ve O’nun korkusuyla, O’nun kullarını koruyacaksın. Şimdi Allah’ın dediğini dinle: «O’na hizmet edilmesi için değil, hizmet etmesi için » (Matta. 20’ 28) ve «kendi isteklerimi yerine getirmeyi değil O’nun isteklerini yerine getirmeyi taleb ediyorum» (Yuhanna. 5’ 30 ).
Bütün bunları dinlemesine rağmen, Avksendios yüreğini daha da sertleştirdi ve dinlemedi. O zaman Aziz Efthimios öfkenlendi ve şunu dedi: Biz sana için gerekli olan şeyi ve yapman gerekeni nasihat ettik. Sen söz dinlememekle itaatsizliğin meyvesini göreceksin. O zaman Avksendios şeytan korkusuyla çarpılık, yere spazm hareketleri ile düştü. Orada bulunanlar yüce Efthimios’u seyrediyorlardı. O zaman Aziz onlara dönerek şöyle dedi: Şu anda önünüzde resulların sözlerinde biri gerçekleşti ve buda şudur: : «Kötünün istediği tek şey isyan etmektir, ama Allah tarafından insafsızlığı, O’na daha da önceden haber edilecek».( Paroim. 17, 11) Yanindaki babaların ricaları ile, yüreği sevgiyle dolu Aziz, Avksendios’un elini tutku, onu yerden kaldırdı, onu kutsal hacın şekli ile mühürledi ve onu kendine getirdi. Avksendios kendine geldikten sonra Azizin ayağına kapanıp ondan bu söz dinlememesinin günahları için af diledi. Azizden bu korkuya bir daha düşmemesi için gerekli olan temennilerini istedi. O zaman Aziz şöyle dedi: Söz dinlemenin karşılığı çok büyük, çünkü Allah fedakarlıktan öte söz dinlemeyi yeğliyor, söz dinlememenin getirdiği meyve ise ölümdür. Onun için dua ettikten sonra onu tasdik etti. Avksendiosda ona verilen görevi istekle ve mutlulukla yerine getirdi.
KLİMATIOS
Münzevi Kiriakos, yüce erdemleri ile eski Lukanın lavrasında hemen hemen yetmiş beş yıl ışıldamış, yaptığı başarılarla ismini duyurmuş, gençliğini Aziz Efthimios’un manastırında geçirmişti. Yüce Eftimios daha hayattayken yanında bulunmuş, ondan sonra geri kalan mirasçılarından eğitimini almış ve Azizden rahiplerin nasıl davrandığını öğrenmişti. Bu kitapta yazdıklarımın çoğunu onun ağzından en ince ayrıntısına kadar dinledim. Bunların yanında bana birde şunu anlattı.
Lavrada yaşıyan Maron ve Klimatios adındaki iki kardeş Aziz’in izni olmadan, bir gece, lavradan gitme kararı aldılar. Bu Aziz’e yalnız olduğu ve dua ettiği bir zamanda bir hülya olarak belirdi. Şeytanı bu iki kardeşin boynuna ip bağlamış ve onları ölüme çeker bir vaziyette gördü. Derhal ikisinide yanına çağırdı ve onlara şöyle bir nasihatte bulundu: Kutsal Kitap’taki sabır edilmeye ait örnekleri göz önünde bulundurmamız lazımdır, nerede olursak olalım Allah’ın da yardımları ile kendimizi güvence altına almamız gerekir. Adem cennette yaşarken Allah’ın emrini çiğnemiştir. Ona bakılırsa Eyüp Peygamber dışkıların üzerinde oturmuş, Allah’ın dediklerini dinlemiş ve günaha girmemiştir. Bu nasihatlari onlara aktarırken şunu da ekledi: Bizi üzen, kaldığımız yere ve beraber yaşadığımız kardeşlerimize karşı, nefret uyandıran düşünceleri kabul etmememiz. Bunlar bazen anlamadan bize fitne koyarlar veya kalbimize ihmalliği ekerler yada bizi yaşadığımız yerden sözde daha iyi yerlere gitmemiz için teşvik ederler. Bunun için beynimizi şeytanın metodlarına karşı her an uyanık tutmamız gerekir ki ruhumuz hedefini ordan oraya gitmekle kaybetmesin. Çünkü bir bitkinin yerini sürekli değiştirirsek bitki meyvesini veremeyeceği gibi, bir münzevi de yerini değiştirirse meyvesini veremez. Eğer biri kaldığı iyi bir yerde istediği başarıya ulaşamamışsa , başka bir yerde ulaşacağını hiç sanmasın. Çünkü bizden istenilen yer değil, seçtiğimiz yöntemdir. Tam olarak dediklerimi kavramanız için Mısırdaki bazı yaşlı insanlardan dinlediklerimi paylaşıcağım sizlerle.
Mısırda bir klisede yaşayan bir kardeşimiz varmış. Şeytan onda devamlı öfkenin tutkusunu uyandırıyormuş. Onu yaşadığı yerden gitmesi, ıssız bir yerde yaşaması için teşvik ediyormuş ve istediğini elde etmiş. Kardeşimiz ıssız bir yere giderse yanında, onu öfkelendirecek kimsenin bulunmayacağını düşünüp gitmiş. Bir gün testisini suyla doldurmuş. Tam testisini yere koymuşken testisi düşmüş ve içindeki suda dökülmüş. Böylece ikinciye doldurmuş, testi gene düşmüş, suyu gene dökülmüş, üçüncüye doldurmuş, gene aynı olay gerçekleşmiş. Kardeşimiz şeytanın teşviğiyle öfkelenmiş ve bütün öfkesiyle testisini fırlatıp atmış ve testisi kırılmış. Aziz bu sözleri söylerken Klimakios seytanın etkisine kapılıp güler. Aziz ona sert sert bakarak şunu der: Şeytanın oyununa geldin kardeşim. Hiç düşünmeden kıpırdadın. Bu dünyada yaptığın günahlara ağlamaktansa, sen bunlara gülüyorsun! Hiç mi duymadın Allah’ın gülenlere eziyet çektirdiğini, ağlayanlara da gıpta ettiğini (Louka 6,21). Bil ki bir münzevinin hiç düşünmeden konuşması , ona yakışmayan tavırlarda bulunması, kendisine güveni olmadan ve korkmadan ayakta durması akılsızlıktır. Babalarımız bu tür korkusuzlukların en kötü şey olduğunu ve tutkuların doğmasını sağladıklarını belirtirler.
Aziz bunları söyledikten sonra yüzünü Klimakios’tan çevirip hücresinin iç kısımlarına doğru gitti. Aynı anda Klimakios yere titreyerek spazmlarla düştü. Dometianos Azizin doğruluğuna ve sertliğine hayran kalıp, Maronayla beraber saygılı babalardan birkaçını da toplayıp, ona Klimakios’a yardım etmesi için yalvardılar. O da tüm bu yalvarmalara karşılık verdi. Hücresinin iç kısmında dışarıya çıktı ve Klimakios’u ayağa kaldırdı. Onu, Kutsal Hacın şeklinde mühürledi ve aynı anda Klimakios’un spazmları, dişlerinin titremesi durdu, onun eski sağlığına kavuşmasını sağladı. Bedenin içineki ruhunu da iyileştirip şöyle dedi: Bundan sonra kendine çok dikkat et. Babalarımızın sözlerini, kutsal kitabımızın dediklerini küçümseme. Başmeleklerimiz gibi gözün açık olsun. Çünkü bir münzevinin böyle olması gerekir. Gözünün devamlı açık olması, kendisinin bekçisi olması, ruhunu devamlı tuzaklar arasından geçer gibi koruması lazımdır. Ona bu nasihatlari verdikten, onu böyle eğittikten, yaşadığı olayla onu korkuttuktan sonra, yanlarındaki tüm insanlarıda barış içinde yerlerine gönderdi.
EFES TOPLANTISI
Aziz Efthimios elli dört yaşında iken, ilk büyük Efes toplantısı düzenlyendi. O zamanlar daha öncede adından bahsettiğim her türlü ahlaka sahip, Melitini kilisesinin patriği Sinodios, kutsal yerlere ibadet etmeye gelmişti. Azizi görmek içinde Lavraya geldi. Ayrıca Lavrada kalan üç yiğenini, Stefanos’u, Andreas’ı ve Gaianos’u da görmek istiyordu. Azizle selamlaştıktan sonra, ona nasıl saygısız Nestorio’nun koşulları sonucu kısa bir zaman için İstanbul’un patriği olduğunu anlattı. Ona Nestorio’nun yanlış aldığı eğitiminin sonu nasıl patrikhaneyi birbirine karıştırdığını anlattı. Ona imrenen doğru inançlı Kirillou Aleksandriayı ve Melitininin piskoposu Akakios’u anlatıp, Nestorioya karşı Efeste yapılacak klise temsilci toplantısını bildirdi. Sinodios onunla anlaştıktan sonra yiğeni Stefanos’uda alıp kutsal şehre indi. Oradaki başpiskopostan Stefanos’un papaz atama törenini yapmasını rica etti. Başpiskoposta Stefanos’u papaz, Kappadokyalı Kosmas’ı da papaz yardımcısı olarak atayıp ikisinide Anastasios klisesine yerleştirdi.
Klise temsilci toplantısının olucağı sırada , Flistinli piskoposlar başpiskoposlo gitmeye hazırlanırken, Aziz Efthimios Arapların piskoposu olan Petroy’a da gitmesini, orada saygısız koşul koyanlar için savaşan hristiyan Kirillo Aleksandrayı ve Akakios’u, her şekilde takip etmesini buyurdu.
Toplantının sonunda, Petros, Lavraya gelip, Azize saygısız Nestoria’nın nasıl cezalandırıldığını ve toplantıda neler olduğunu anlattı. Aziz doğulu piskoposların neler yaptığını öğrenince Antakyalı piskopos Ioannis’e çok acıdı. Ioannis hristiyan olmasına rağmen Nestorionun taraftarları arasında yer aldı. Papaz yardımcısı Domnos bunu duyunca amcası için üzüldü. Azize yalvardı ve Antakya’ya gidip amcasını doğru inanca getirmesi gerekli olduğunu söyledi. Aziz gitmesinin doğru olmadığını düşündü ve ona şöyle dedi: Oraya gitmenin sana bir faydası yok çocuğum. Amcanın da orda sana ihtiyacı yok. Yolundan biraz şaşırmışda olsa Allah kontrolünü kaybetmesine izin vermiycektir. Belli bir süre sonra amcanda kurtulanların arasında yer alacaktır. Sen çocuğum, eğer seni buradan uzaklaştırma düşüncelerine kulak vermezsen, Allah tarafından çağrıldığın bu kutsal yerde vermen gereken ruhsal savaşına devam edersen, bunun sonunda mükafatını alırsın. Eğer verdiğim nasihata uymazsan, amcanı başpiskoposluk makamında görsende, istemeden kurnaz kişiler tarafından kandırılıp aldatılacaksın.
Aziz bunları dile getirdi. O Azizin bu sözlerini dinlemeyip, onun iznini almayıp Antakyaya gitti. Azizin söylediği her şey başına geldi. Tüm bu olayları yaşadıktan sonra af dileyip geri döndü.
Başpiskopos Iouvenalios, Stefanoyu, İamnianın piskoposu olarak, Kappadokyalı Kosmayı da haç koruyucusu bir papaz olarak atadı.
EFTHİMİOS ve ARSENİOS
Aziz Efthimiosla bayağı bir zaman yaşamış mirasçılarının Kiriakoya, Kiryakonunda bana anlattıklarına göre, Cumartesi ve Pazar günleri hariç haftanın geri kalan günlerinde Aziz Efthimios’u yemek yerken ve kimseyle konuşurken görmemişler. Onun uyuyup uyumadığını dahi bilmiyorlarmış. Bazen oturduğu yerde azıcık uyuyup kalır, bazende hücresinde bulunan bir ipe sarılıp uyurmuş. Bunu da kendisinin değil ona verilen bedeninin ihtiyacından dolayı yaparmış. Kendisine devamlı büyük Arsenios’un sözlerinden birini söylermiş: «Kalk kurnaz köle». Dediklerine göre Aziz oradan geçen Mısırlı yaşlılardan Arsenios hakkında bildikleri şeyleri dinlemeyi çok seviyormuş. Arsenios, zamanında kral Arkadioyu ve Onorioyu yetiştirmiş ve eğitmiş bunun içinde onların babası olarak adlandırılmış. Aziz Efthimios da onun ruhsal başarılarını ve münzevi yaşamını dinledikçe, onun erdemlerini taklit etmeye başlamış. Taklid ettiği şeyler arasında sessizlik, sakinlik, alçak gönüllülük, giyim kuşama önem vermemek, yemekten uzak durmak, her şeye karşı sabırlı olmak, kendine dikkat etmek yer alıyormuş. Söylediği şeyi: «Bu münzevi yaşama neden geldiğini unutma Arsenie, dikkatli ol», devamlı kendine hatırlatırmış. Geceler boyu ağlayarak dua etmesine, münzevi yaşama olan sevgisine, şöhrete karşı nefretine, diğer kişilerden uzak durmasina gıpta ediyormuş. Gıpta ettiği diğer şeyler arasında dua etmek, verdiği savaştaki ruhunun gücü, diğer insanlara karşı taşıdığı sevgi yer alıyormuş. Her şeyiyle onun taklitçisi olması, onun hayatını yaşadığı gibi yaşaması, Aziz’e Arsenios’ta olan yetenekleri, kutsal ruhun bedeninde bulunmasını,kutsal ışığın üzerinde ışıldamasını ve geleceğin gözlerinin önünde bir hülya gibi belirmesini sağlamıştır.
GELECEĞİ GÖRME
Azizin insanları iyileştirmek, kötü ruhları kovmak gibi üzerinde bulunan yeteneklerin şahitleri, kabrinden bu güne kadar fışkıran sulardır. Sıra sizlere geleceği görmekteki yeteneklerini,bu yetenekleri sayesinde nasıl ışıldayan bir öncü olduğunu anlatmaya geldi.
Anastasios adında, Anastasios klisesinde eşya koruyuculuğu yapan, Aziz Passariona tarafından yetiştirilen bir rahip, Aziz Eftimios’u görmek istedi. Bu isteğini piskopos Ioppi Feidonaya ve haç koruyucusu Kosmaya dile getirdi. Bu insanlarla beraber Azizi görmek için yola çıktılar. Yanlarında piskopos Feidonun mirasçısı Feido adlı gençte bulunuyordu. Bu olayı genç Feido Kiryakoya anlatmış o da bana anlatmıştır. Lavraya yaklaşırken, onların yaklaştıkları, Azize bir hülya olarak belirir. Lavranın kahyası Hrisippoyu çağırır ve ona şöyle der: Hazırlan, kardeşinle beraber Patrikde geliyor. Onlar Lavraya yaklaşırken Aziz Eftimiosda, Anastasios’a, Kudüs Patriğine selam verir gibi selam veriyordu. Bu olayın karşısında bulunan herkes çok şaşırdı. Hrisippos onu kenara çekti. Yüce Azizim, Patrik burada değil. Bu selam verdiğiniz kişi eşya koruyucusu rahip Anastasios. Görmüyormusunuz üstünü başını, Kudüs Patriği hiç böyle giyinir mi? Aziz hayranlıkla şöyle diyor: İnan bana çocuğum senin konuştuğun ana kadar, onu beyazlar içerisinde görüyordum. Herkesin duymasını sağlayarak devam eder. Gerçekten yanılmadığıma eminim, madem Allah bana bu Hülyayı gösterdi bunun gerçekleşeceği kesindir. Çünkü Allah verdiği armağanı geri almaz.
KISIR BİR KADININ DOĞUM YAPMASI
Arap Terevonas, soyundan bir kadınla evlendi. Karısı ile bir müddet yaşamasına rağmen karısının kısır olmasından dolayı çocuk sahibi olamadılar. Karısını mucizeler yaratan Aziz Efthimios’a getirip ona şöyle yalvardı: Aziz babacım, eminimki Allah senin dualarını duyup kabul ediyor. İnanıyorum, çünkü Allah, Ï’ndan korkanın ve Ï’nu sayanın dualarını kabul ediyor. Karımın kısır olmasından dolayı bu kadar zamanın geçmesine nazaran çocuk sahibi olamadım. Sana sonsuzca yalvarıyorum, lütfen kutsal azizim, kullarını mağdur bırakmayan yüce Allahtan bize bir çocuk bağışlamasını dile. Ona ve Allaha inanan bu inançlı insanları gören bu Aziz onları üç kere kutsal hacın yönünde mühürleyip elini kadının karnına koydu ve şöyle dedi: Allahın verdiği bu mutluluğu yaşayarak gidebilirsiniz. Allahın yüce sevgisi size üç erkek çocuk bağışlıyacak. Onlarda Azizin bu sözlerine inanıp mutlu bir şekilde evlerine döndüler. Diğer büyük babalarında bildiği bu mucizevi olayı, Terenvonun babasının ismini alan, kadının ilk dünyaya getirdiği erkek çocuk, Petros anlattı. Kadın Azizinde söylediği gibi, Petrosdan sonra iki erkek çocuk daha dünyaya getirdi.
FUHUŞ İBLİSİ
Lavrada Emiliano adında Romalı bir müntezi yaşıyordu. Cumartesiyi Pazara bağlayan bir akşam, beyni fuhuş iblisi ve edepsiz düşüncelerle oynamıştı. Aziz Efthimios gece ilahilerini söylemek için kiliseye giderken onunla karanlık bir köşede karşılaştı. Aziz Efthimios iblisin kokusunu aldı ve içini çekerek şöyle dedi: Allah seni yok etsin kirli ruh. O an şeytan girmiş müntezi, ağzından köpükler çıkararak yere düştü. Azizin isteği üzerine önüne ışık getirdiler ve tüm rahipler orada toplandılar.:
«Bakın şu kardeşinize. Gençliğinden beri bedenindeki saflığı korumaya çalışarak yaşadı. Şevkin zevkinden biraz sürüklendi ve şeytana mağlup oldu. Kendimizi edepsiz ve ahlaksız hayallerden koruyalım. Çünkü bedensel zevklerden rahatsız edilenler diğer vücutlardan uzak dururlarsa zekaları ile kötü yoldan kurtulmuş olurlar. Her türlü dikkatinizle aklınızı temiz tutun, korkuyla ve dehşetle kurtuluşunuz için çalışın». ( Fil. B’ 12).
Birde Mısırlı yaşlı müntezilerin bana bir müntezi hakkında anlattıkları şu gerçek hikayeyi dinleyin. Herkes onu Aziz olarak nitelendiriyormuş. Kalbinin saklı haraketleri ve ahlaksız düşüncelere olan yanaşımı ile Allahı öfkelendiriyormuş. Bir gün şehre gelecekleri, gören biri gitmiş. Müntezi çok hastalanmış. Tüm insanlar başında ağlayıp şunu diyorlarmış: Eğer bu Azizimiz ölürse bizimde kurtuluşumuzu yanında götürür. Çünkü onun öncülüğünde yüreklerimizi kurtarıyoruz. Geleceği gören kişi bunları duymuş ve Azizden hayır duası almak için yanına gitmiş. Yaklaştığında mumlardan yapılmış bir hazırlığı rahipleri, insanları ve piskoposu görmüş. Onu defnetmeyi bekliyorlarmış. İçeriye girdiğinde bu müntezi hala nefes alıyormuş. O zaman ruhunun gözleri ile cehennemin, ateşe bulanmış üç çatallı zıpkınını görmüş. Müntezinin kalbine sokup çıkarıyormuş ve canını almakta zorlanıyormuş. Gökyüzününde dedikleri şöyleymiş: «Bunun beni bir gün rahat bırakmadığı gibi sende onun işçenke çekmesini sağlayıp canını almaktan usanma».
Bunları size anlatmamın sebebi, her an için dikkatli olmamız, canımızın bedenimizden çıkacağı ana iyi hazırlanmamız gerektiğinden, şevket düşkünlüğünden sürüklenip ölürken acı çekmememiz içindir. Bu kardeşimiz sayesinde yüce Allah bizlere Şeytana yenik düştüğümüzde başımıza neler geleceğini göstermiştir. Gelin hepimiz bu acı çeken ve canı çıkmayan beden için, bu bedenin bu edepsiz düşüncelerden arınması, serbest kalması için Allah’a dua edelim. Allah’ı üzerinde taşıyan bu baba dua ettikten sonra kötü cin çıkmış ve şöyle bağırmış: Ben fuhuş ruhuyum. Her taraf berbat kokularla dolmuş. O zamandan beri Emilianos bu edepsiz fuhuş düşüncelerinden arınmış ve Allah yolunda yaşamına devam etmiş.
KURAKLIK
O yıl çok kurak geçiyordu. Musa Peygamberin sözlerini içleri titreyerek hatırlıyorlardı: “Başının üzerindeki gökyüzü bakır ayaklarının altındaki toprak demir olacak.»( Deft. 28, 23). Çukurlarının susuz olduğunu gören bahtiyar Theoktistos ve Lavranın diğer müntezileri çok üzülüyordu. Bu büyük ihtiyaçlarından ötürü Aziz Efthimios’a Allah’a dua etmesi için yalvarıyorlardı. Aziz onlarla aynı fikirde değildi. Onlara şöyle diyordu: Allah uslanmamız için bizleri cezalandırıyor.
Kuraklık sürüyor, Aziz bunu Allah’ın bir eğitimi olarak nitelendiriyor iken, Theofania yortusunun sekizinci gününde, Kutsal şehir ve çevre köylerden büyük bir insan toplumu Lavraya geldiler. Özellikle Azizin alıştıkanlığına göre, bu günde çöle gittiğini bildikleri için geldiler. Ellerinde kiliselerinden aldıkları haçları ile Allah’a hayır duası ederek bağırıyorlardı.
Aziz kuraklık için geldiklerini öğrendikten ve bağırışlarını duyduktan sonra dışarıya çıktı ve onlara şöyle dedi: Günahkar bir insandan ne istiyorsunuz? Çocuklarım, benim günahlarımın çokluğundan dolayı bu dileğinizi Allahtan istemeye cesaretim yok. Bizi yaratan yüce Yarab o kadar temizki insanları çok seviyor. «Yüce Allahın merhameti yaptıklarına da yansıyor» (İlahiler, 144,9) Günahlarımız aramızda o kadar dolanıyorlarki bizi ondan uzaklaştıyorlar. Vaftizimizle içimize aldığımız şeklini kararttık. Kilisesini, bedenimizi günahkar isteklerimizle kirlettik ve onların kölesi olduk. Hayatımızı açgözlülük ve fesatlıkla geçiriyoruz ve birbirimizden nefret ediyoruz. Bütün bunlar yüzünden Allah da öfkelendi ve uslanmamız için bizlere bu cezayı uygun gördü. Eğer yaptıklarımızdan pişmanlık duyarsak, bu pişmanlıklarımızla yanına gelirsek ve onun korkusunu yaşarsak o da bizleri duyacaktır. Kitabı Mukaddesin de dediği gibi: «Allah, Ona gerçekçilikle yaklaşanların hep yanında olmuştur».(İlahiler. 144,18)
Bu sözleri duyan insanlar yüksek sesle bağırmaya başladılar:Sen yüce babamız, bizler için Tanrıya dua et. Senin dualarını Tanrının duyduğunu ve Tanrıdan korkanların isteklerini yerine getirdiğini biliyoruz. Bu ve buna benzer başka sözlerle Azizi ikna ettiler. Yanına diğer ermiş babalarıda alıp onlara Allah’a tüm yürekleri ile dua etmelerini, başarıp başaramayacağı hakkında bir şey söylemeden kiliseye girdi. Orada yere çöküp Allah’tan yarattıklarına acımasını,yerlerini hayırlarıyla ziyaret etmesini ve nimetlerini sunmasını istedi. Daha duasını bitirmemiş iken kuzeyden bir rüzgar çıktı, tüm gökyüzü bulutlarla doldu ve yağmur, seller sular gibi yağmağa başladı. O zaman Aziz duasını bitirip dışarıya çıktı ve orada bulunanlara şöyle dedi: Gördünüzmü Allah dualarınızı kabul etti ve isteklerinizi yerine getirdi. Bu seneyi diğer senelerden daha da hayırlı kılacak. Kendinize çok dikkat edin ve günahlardan sakının. Yapacağınız sevaplarla Allah’a hayrını bir kere daha hepimize gönderdiği içn şükredin. Ve böylece hepsini geldiklere yere gönderdi. Yağmur bayağı bir zaman sürdü ve o kadar çok şiddetli idi ki Aziz çöle gidemedi. Azizinde söylediği gibi o yıl diğer yıllardan da daha berekli geçti.
KLİSENİN DOGMALARINA KARŞI SADIK
Şu anda Lavra Savvada münzevi hayatlarını sürdüren piskopos Ioannis ve münzevi Thalleleos, bana Aziz Savvanın, Aziz Efthimiosa karşı olan hayranlığını anlattılar. Onun, Klisenin dogmalarına karşı olan inancına, mülayimliğine ve alçakgönüllülüğüne değindiler. İnancın doğru eğitimine karşı koyulan şartlara yüzünü çeviriyordu. Şu altı koşuldan nefret ediyordu. Manihaykilerin erdemlerine ve Origenilerin dediklerine kötü bir pislikmiş gibi sırt çeviriyordu. Kayseri taraflarında bu koşulun taraftarcıları çoktu. Azize özgürlük bahaneleri ile geliyorlardı. O da tüm yiğitliğiyle ruhun önceden olma hikayesine ve bu düşünceyi takip eden herşeyi telafi edebilme gücüne karşı savaşıyordu. Savaşmaktan ziyade bunun yalan olduğunu, insanların kandırıldığını tüm gücüyle ispat ediyordu. Kutsal üçlüyü bölen, Oğlunun Babası tarafından yönlendirildiğini, onun üzerinde Bababasının hakimiyeti olduğunu belitren Arius koşulu ve buna karşı olan, Kutsal üçün olmadığını, Babanın, Oğlunun ve Kutsal ruhun olmadığını fakat Allahın üç değişik şekilde belirdiğini eğiten Savellio koşuluna karşı, Aziz tiksinerek karşı geliyordu. Kurnazlıklarından, taban taban karşıtlıklarından, saygısızlıklarından iğreniyor ve nefret ediyordu. Bu da Kutsal Ruhtan Allaha saygı duymasını, onu sevmesini ve onun birim veya bir üçlü olduğu eğitimini almasından dolayı idi. Birim, çünkü doğasıyla özüyle bir Allah ve Sabellionun dediği varoluştan değil. Üçlü, Ariusun dediği gibi doğasından ve özünden değil bu sefer varoluşundan, niteliğinden ve bu üç çehreden. Bu üç çehrenin amacı aynı fakat varoluşlarının tabiatıyla birbirlerine benzemiyorlar. İnandığı ve şükrettiği sadece Allah’ın bölünmeyen birliği, özünün bölünememezliği, varoluşlarının karıştırılmaması ve insanların «Baba, Oğul ve Kutsal Ruh» olarak bilmeleriydi.
Aziz yalnızca Kutsal Üç doğması için çabalamıyordu. Nestoriounun koşulunuda uzaklaştırmaya çalışıyordu, buda İsa’nın yüzündeki temeli ikiye ayırması, Eftihous’un verdiği eğitimin yarattığı karışıklıktı (monofisizm yani varlık birliği). Üç büyük inançtan Allahın sözü ile dünyaya gelmiş oğlunun oluşması, o kötü günlerde Meryem Ananın onu insan gibi doğurması ve Onun sözü olduğu için bizlerin bu üçüne Allaha, Kutsal Ruha ve oğlu İsaya dua etmemiz gerektiğine inanıyordu. İsanın varoluşundan beri üzerinde hem tanrısal hem de insansal iki tabiatın var olduğuna inanıyordu. Eftihousun fikrini yani İsa’nın doğduğu anda normal bir insan olduğunu veya Nestorionun fikrini yani İsa’da iki kişiliğin bulunduğunu kabul etmiyordu. Doğuş ve varoluş arasındaki farki iyi biliyordu. Doğuş özünün genel bir topluma ait olduğuna oysa bir kişi varoluşunun hususi ve özel bir olay olduğuna inanıyordu. Meryem Ánanın rahminde, Allah’ın istemiyle anlatılamaz bir biçimde iki tabiat birleşti. Varoluşu her ne kadar Meryem Ananın canından mükemmel bir insan olarak, yüreklendirilmiş bir beden olarak olsada, ona göre varoluşu Allah’ın sözüyle bedenselliğinden, dünyaya gelmesinden öncedir. Çünkü Azize göre İsa ve Allah’ın sözleri, yanılmış erdemcilerin dediği gibi, bunu üzerine yarattıkları masallar gibi, ayrı şeyler değildir. Yüce Allah’ın Ïğlu, üzerinde hem insan tabiatı hem tanrı tabiatı taşıyan ve bunlara varoluşundan beri sahip olan sadece İsa Mesihdir.
HALKİDONA TOPLANTISI
Aziz Efthimios yetmiş beş yaşında iken Halkidona toplantısı gerçekleşti. Bu toplantıya iki yıl önce Efeste, Dioskourou Aleksandrias’ın yarattığı günsel tartikatçılığı tartışmak için tüm Evrensel Patrikhanenin baş rahipleri katıldı. Orada Dioskouroyu ve ona benzer tarikatçıları kutsal listelerinden sildiler ve gerçek inanç dogmatiğini koşul olarak kabul ettiler. Aziz Efthimiosun öğrencileri, Iamniasın piskoposu Stefanos ve Arapların piskoposu Ioannisde (hatırlarsanız Ioannis rahmetli Petrosun ve ondan sonraki Efeste Dioskouroyu takip etmiş Avksolaonun yerini almıştı) orada bulunup toplantıdaki koşulu kabul edip çabucak Aziz Efthimios»a doğtu gittiler. Avksolaonun geçen toplantıda yanlış bir eğitimi takip etmesi gibi kendilerininde aynı şeyi yaptıklarını düşünüp, bu olayın Azizi rahatsız edeceğinden korktular. Yüce Eftimios onları kabul ettikten sonra toplantının koşulunu dikkatlice okuyup, gerçek inancı toplantının yansıttığı gibi kabul etti.
Azizin bu koşulu kabul ettiği etrafda çabucak duyuldu. Bunu duyan tüm münzeviler kendilerininde kabul edeceklerini belittiler. Ama münzevi sıfatıyla geçinen ve gerçekte Deccalin öncüsü olan, Theodosios adlı biri onları engelliyordu. Filistin’e geldiğinde orada bulunan Avgousta Evdokiya’yı ve yanındaki diğer münzevileride kandırdı. Halkidona toplantı temsilcilerine karşı sertçe çıkışıyor, onların doğru inancı ters çevirdiklerini savunuyor, aslında bu temsilcilerin Nestorionun tarikatçi düşüncelerini tasdik ettiğini söylüyordu. Bu nefrert dolu düşünceleri, yaptığı cani hareketleri ile Küdüs patrikliğini ele geçirdi, her türlü kutsal kanunu çiğneyip gerçek piskoposların toplantıda olduğundan faydalanarak bir sürü piskopos atadı. Kendisine inanmayanlarla savaşıp gerektiğinde öldürerek bu makamda yirmi ay kalmayı başardı. Hemen hemen orada yaşayan tüm insanlar, tüm münzeviler onun bu kötü inançlarını takip ettiler. Onu takip etmeyen, onunla irtibata bile geçmek istemeyen tek kişiler Aziz Efthimios’un takipçileri ve onu tanıyanlar idi.
Theodosios, güçlü bir egemen gibi, adından bahsedilen bu Azizi önüne çağırdı. Aziz bu kutsal yere gidip böyle bir insanı tanımak istemedi. O zaman Passariona ve Gerontionun öğrencileri olan Elpidio Árhimandritlerini gönderip, Azizin Theodosiosla birleşmesi ve onu takip etmesi için yalvardılar. Onların bu şekilde yalvardıklarını gören Aziz onlara şöyle dedi: Theodosionun bu kıskanç ve günahkar düşüncelerine benim de katılmamı Allah muhafaza etsin. O zaman Elpidionun ve Gerontiounun yoldaşları şöyle cevap verdiler: O zaman bizde Halkidonada toplanan ve Nestorianın iki tabiat düşüncesini tasdik eden temsilcilerimizin koşulunu kabul etmek zorundayız. Madem bu koşulu toplantıda kabul ettiler, Kutsal Kitabımızın hangi köşesinde İsa Mesih’in iki tabiata sahip olduğu yazıyor? O zaman Aziz Efthimios sözü aldı ve şöyle dedi: Bu toplantının bu kararı almasında nelere dikkat ettiği ve incelediği hakkında açık bir bilgim yok. İnanç koşulu hakkında verdikleri açıklamada ben art niyet bulmuyorum. Çünkü bu toplantıda yer alan üç yüz on sekiz aziz baba inancı meth edip, onun eğitimi yolunda, onu sarsmadan korudular. Ayrıca bu toplantıda ikinci İstanbul Toplantısında bulunan yüz elli aziz babanın kararları ve saygısız Nestoriaya karşı yapılan Efes Toplantısında alınan kararlar da hiç sarsılmadan korundu ve eğitildi. Bu toplantıda klisenin eğitimcisi olarak aziz Kirillo Aleksandria da kabul edildi ve ona yandaş olmamız için bizler de çağırıldık. Burada Meryem Ana bir Aziz olarak adlandırıldı ve ondan ete kemiğe bürünmüş Allahın isteği olan biricik oğlunun dünyaya geldiği belirtildi. Ve bu çocuğun varoluşunda iki tabiatının olduğuda belirtildi. Birincisi babasından gelme zamansız ve bedensiz olan tabiatı ikincisi ise Meryem Anadan gelme zamandan ve bedeninden olan tabiatı. Orada yalnız İsa Mesih’in iki tabiatlı yani bir tanrı bir insan tabiatı olduğunu tanıdı.Ve vardığı kaniatte bu iki tabiatın birbirine karışmadığı, ayrılmadığı ve bölünmediği, birinin diğerine yenik düşmediği idi. Toplantının amacı Meryem Ananın rahminden dünyaya gelen İsa Mesih’in, varoluşundan bu yana üzerinde bulunan bölünmez tabiatını bölmeye cesaret edenleri, ikiye ayırmaya çalışanları, Allah’ın biricik Oğlunun varoluşundan beri, bir tabiatının diğer tabiatına eğilimli olduğunu söyleyenleri, bedenini de tanrısallaştırıp Allah ile özdeşleştirenleri cezalandırmaktı. Ayrıca iki tabiat birleşiminin varoluşundan beri olmadığını, bunun bir karıştırmadan, bir hatadan ibaret olduğunu saygısız bir biçimde söyleyenleri de cezalandarmaktı. Temsilcilerin söylediği tanrısal ve insansal tabiatın birleşip sadece bir tabiatı oluşturduğudur. Bu söylediklerince, İsa Mesih’in bedensel olarak dışarıdan gelen etkilere duyarlılığını sağlamak mümkün değil, çünkü bir tanrı olarak dış etkilere duyarsız ve oysa insan tabiatına duyarlıdır. Bütün bunlarca bu toplantıdaki koşul sayesinde İsa Mesih’in en doğru eğitimini koymuştur. Yüzünü ikiye ayırmadan, İsa Mesih’in bu iki tabiata birden sahip olması onu mükemmel bir Tanrı ve mükemmel bir insan kıldı. Bizde bu temsil toplantısından İsa Mesih’in iki tabiatı olduğunu duyduğumuzda, varlığının bu iki tabiat karışımı şeklinde olduğunu düşünmüyoruz. Biz de Aziz Kirillou Aleksandrianın bu iki tabiatın bölünmezliği hakkında verdiği eğitim sayesinde bu iki tabiatının farkını biliyoruz.
Aziz bunları söyledikten sonra, Elpidios büyük dindar Efthimios’un inancını ve düşüncesini doğru bir şekilde dile getirdiğini anladı fakat Theodosios ile olan iletişimini hemen kesmedi. Gerontios inanmamakta direniyordu. Bu şekilde hem fikir olmadan Theodosioya geri döndüler. Tüm Filistinde hüküm süren Theodosios, kendi kendine kalmış, Ortodoks Hristiyanlığının meşalesini inandırıcı sözleri ile söndürmeye uğraşıyordu. Fakat söylediği yalanlar ortaya çıktı. Bir okun sert bir zemine atılıp, şiddetli dalgaların sabit kayalara çarpıp geri geldiği gibi geri geldi. Aziz doğru inancı gösterirken ve savunurken bu sabit kayalara benziyordu. Fakat Theodosios Azizi sürüklemek düşüncesi ile yem atmaya devam ediyordu. Ona ziyaretçiler gönderip inandığından döndürmeye çalışıyordu. Theodosionun bu direncini gören Aziz, diğer münzevilere haber gönderip inancından dönen bu insanı takip etmemekte direnmelerini, kendilerinden taviz vermemelerini istedi. Theodosios kalkıp ıssız çöle geldi. Bunu duyan birçok münzevi Theodosioyu takip etti.
O zamanlar Lykia taraflarında Gerasimos adında bir münzevi yaşıyordu. Kendi ülkesinde münzevi yaşamı için verdiği savaşları ile, kurnaz düşünceleri yenmesi ile tanınmış, fakat Ürdün çöllerinde münzevi yaşamını yaşamak için yeni gelmişti. Diğer bir çok münzevi gibi Gerasimosda Theodosionun laflarına kanıp onu takip etti. Aziz Efthimios’un dilden dile dolaşan lütfunu duyduğunda onu tanımak için Rouvaya geldi. Yanında bayağı bir müddet kaldıktan sonra tüm yüreği ile Halkidona toplantısının inanç için koyduğu koşulu kabul etti. Böylece Theodosionun yanından Petro, Gourniti, Marko, Ioullona ve Silouano adlı münzeviler ile uzaklaştılar. Aziz Efthimios da orada Theodosios uzaklaşıncaya kadar kaldı.
AYİNDEKİ KUTSAL ATEŞ
Yüce Aziz Rouvadan Lavraya iki yıl sonra geldi. Bir Pazar sabahı Allah için ayinde dua ediyordu. Sunağın sağ tarafında Dometianos duruyor ve Ayin için kullanılan yelpazeyi tutuyordu. Ayin sırasında Arap Terevonas sunağa yakın bir yerde duruyor elleriyle de klisenin demirlerine tutunuyordu. Birden sunağın üzerine gökyüzünden bir ateşin çarşaf gibi indiğini ve Aziz Efthimiosla Dometianoyu örttüğünü gördü. Teslis Duasının başından sonuna kadar orada kaldı. Bu olayı sadece bu ateşin içinde kalanlardan ve çocukluğundan beri yirmi beş yıldır klisede yaşayan Terevonasdan ve Hrisippunun kardeşi Gavriliosdan başka kimse görmedi. Bu olayı bana Terevonadan ve Gavriliosdan öğrenen abbas Kiriakos anlattı. Bu mucizeyi gören Terevonas korkup geri çekildi ve bir daha asla ayin anında klisenin demirlerine tutunmayıp, klise kapılarının yakınında durup, Levilinin « İsrailin çocukları saygılı ve uslu olmalıdır» (Levil, 15,31) sözlerini yerine getirdi.
ONAYLANMAMIŞLARI GÖRÜYOR
Babalarım bana, Aziz Efthimios’un Allah’tan ona verilmiş başka yeteneklerinden de bahsettiler. İnsanların dış görünüşlerine bakıp, ruhlarının hareketlerini görüp, kimlerin ne gibi düşünceler düşündüğünü anlayıp, kimlerin kimi yendiğini ve kimlerin kime yenik düşündüğünü hissetmesi gibi… Aziz Efthimios Allah’ın nimetlerini hediye ederken çoğu zaman Aziz Meleklerin arkasında olduğunu gördü. Ayin sırasında ona gelen kardeşlerine kutsal komünyonu verirken, onların nasıl komünyon aldıktan sonra ışıldadıklarını, yada komünyonu almaya layık olmadıklarını, ruhlarının ölü olduklarını anladığını, yanındaki diğer müntezi arkadaşlarına anlatıyordu. Ve onlara hergün şöyle diyordu:
Babalarım ve kardeşlerim, kendinize çok dikkat edin. Herkes kendini çok iyi sınasın, çünkü Apostolos’unda dediği gibi «ve o zaman kutsanmış ekmekten ve komünyondan içmesi lazım»(1.Korintililer 11, 28). Çünkü Allah’ın ayinine layık olmadan gelenler ve layık olmadan komünyon alanlar «içtiklerinde ve yediklerinde Allah’ın bedenini tanımayanlar cezaya mahkumdurlar» (1. Korintililer 11, 29). Komünyon veren papazlar bu inancı etrafdakilere vermeden önce, herkesin dikkatli olması, canımızın ve beynimizin Allah’ın huzuruna çıkması gerekli olduğuna değinirler. Etrafdakiler papazın dediklerini yerine getireceklerine söz verdiklerinde, Allah’a bildiri verir. Ellerini kaldırıp yüce Ayinin ruhlarımızın kurtuluş yolunu bulması için olduğunu belirtip, herkesin duyması için şöyle bağırmaya başlar: Azizler Azizlerle. Bende sizler gibi insanım, sizlerde de var olan zayıflıklara sahibim, kimin ne yaptığını bilemiyorum, bu yüzden Allah’ın huzurunda sizlere şunu demek istiyorum. Kimler oburlukla, kurnaz düşüncelerle ruhunu kirletmişse, ruhunu nefret kaplamışsa, öfkeden gözü kör olmuşsa, gurura ve böbürlenmeye yenik düşmüşse bu kutsal ışığı almaya cesaret etmesinler. Önce pişmanlığın suları ile yıkansınlar, mikrop kapmış ruhlarını tedavi etsinler ve sonra buraya gelsinler. Vicdanı test ettikten sonra kendsini temiz bulan herkes gelsin «Ona doğru yaklaşın ki yüzünüz neşeye bürünsün» (İlahiler 33, 6)
KRALİÇE EVDOKİA
Bahtiyar Evdokia, Theodosionun sözleri ile kandırılıp onu takip etti. Bunun içinde Katolik Klisesinden uzaklaştı. Aposhitelerin Ortodokslara karşı örgütlenmeleri içinde gereken her türlü mücedeleyi verdi. Kutsal şehirde yaşayan tüm münzeviler bu olaydan uzak kalmayı yeğlediler ve o zamanlar Theodosios tahtından kovulmuş, yerine Iouvenalios gelmişti. Evdokia, kardeşi Oualerio ve kızının kocası tarafından Eftihianistlerin tarikatından uzak kalması, Ortodoks Klisesine geri dönmesi için uyarı alıyordu. Ayrıca ona bu tarikate girdikten sonra ailesinin yaşadığı kötü olayları yani damadının Romada öldürülmesini , kızının ve torunlarının Afrikaya kaçırılmalarını hatırlatıyorlardı. Evdokia ailesinin yaşadığı kötü olaylardan dolayı doğru sandığı inancını elevermeyi istemiyordu. Bu yüzden Allah’ı üzerinde taşıyan insanların düşüncelerini almak istedi. Bunun içinde erdemleri ile evrende ışıldayan Simeona, oranın piskoposu Anastasio ve beraberinde Antioheiodan bazı müntezileride gönderdi. Ona doğru, inandığı inancını tarif edip, ondan inanç hakkındaki düşüncesini göndermesini rica etti. Aziz Simeon ona şöyle cevap verdi:
Bil ki şeytan erdemlerinin zenginliğini anlayıp seni buğday eler gibi elemeyi istedi. Doğru inancın çarpıttırıcısı Theodosios da senin Allah’ı ve
Allah tarafından sevilen ruhunu bozmayı ve beynini köreltmeyi istedi. Ama cesaretli ol, çünkü inancın kaybolmamış. Ben şuna şaşırdım: Yanındaki kaynağı farketmemene Ruhunun inanç suyunu almak için bu kadar uzağa koşmana. Senin yanın da Aziz Efthimios bulunuyor. Onun eğittiklerini ve onun öğütlerini dinledikten sonra kurtulacaksın.Bahtiyar Evdokia bunları dinledikten sonra hiç bir ihmalde bulunmadan işe girişti. Öncelikle Aziz Efthimios’un başka bir şehre gitmediğini öğrendi. Sonra doğu taraftaki, Lavranın kuzeyinde kalan çölün en yüksek seviyesine gidip (5.500 m civarında) oraya Azizin eğitimlerini daha sık almak için büyük bir kule inşaa etti. Kutsal haç koruyucusu Kosma ile piskopos Anastasioyu Azizin yanına gönderdi. Lavraya geldiler, fakat Azizi bulamadılar. Rouvada olduklarını öğrendiklerinde yanlarına Theoktistoyuda alıp, oraya gittiler. Ona yalvardıktan, Evdokianın yanına gelmesine ikna ettikten sonra, günümüzde Sholario Manastırı adlı yere geldiler.
Evdokia, Aziz Efthimios’u görünce çok mutlu oldu.Yanına koşup ve dizlerine çöküp selam verdikten sonra şöyle dedi. Senin varlığınla Allah’ın asıl şimdi beni ziyaret ettiğini görüyorum. Aziz kadına duasını verdikten sonra şöyle konuştu: Bundan sonra kendine dikkat et yavrum. Theodosioyu takip etmenle İtalyadaki kötü olaylar başına geldi. Kötülükten uzak dur. İznikte Ariusa karşı yapılan, İstanbulda Makedoniayaya karşı yapılan ve Efeste Nestorioya karşı yapılan üç Klise temsilci toplantılarının, yani Sinodların kararlarını nasıl kabul ediyorsan bu gün de Halkidonada yapılan ve orda alınan inanç koşulunu kabul et. Dioskuroyla arandaki bağı kopar, Kutsal şehir Küdüsün başpiskoposu Iouvenaliosla ve kliseyle temaslara geç.
Bunları dedikten, kadına dualarını verdikten sonra yanından ayrıldı. Kadın Azizin erdemlerine hayran kaldı. Azizin dediklerini Allah’ın ağzından duymuş sayıp hemen denilenleri yerine getirmeye başladı. Kudüse gitip, ileticisi Kosma ve Anastasiosun Başpiskoposla temasa geçmelerinden sonra, Ortodoks klisesinin inanç yoluna girip Klisenin komünyonunu aldı.
Theodosioya inanan müntezilerden ve halktan oluşan bir çok kişide gördükleri bu örneği takip ettiler. Başpapazlardan Elpidios, sahtekarlıkları üzerinden atıp başpiskoposa ve tüm inanan müminlere katıldı. Gerondios hilelerini sürdürüp yetecek kadar insanı kandırıp peşine aldı. Ayrıca Elpidiosun takipçilerinden Markianos ve Romaiosta onun dediği yolda yürüdüler. Biri Beytüllahmda, diğeride Thekoa köyü yakınlarında komün manastırı kurdular.
Bahtiyar Eydokia Aziz Efthimios’un lavrasından, haç koruyucusunun iki kardeşini yanına çağırıp, onları Anastasi klisesinin papazları olarak atamak için gerekli hazırlıkları yaptı.
Gabriliosu, ilk şahid ve ilk diyakonoz Stefanonun saygıdeğer mekanın, baş rahipi yapıp, Hrisippoyu Anastasi klisesine gönderdi. Dikkat çeken ve ilgi toplayan birçok bilimsel çalışmayı yazıp topluma sundu. Bahtiyar Vassada, Azizin Lavrasından Iamnia Stefanonun kardeşi Andreayı çağırtıp, onu yaptığı Aziz şahit Mina manastırına başrahip olarak yerleştirdi.
AZİZ SAVVANIN VARIŞI
Aziz Efthimios seksen üç yaşındayken, merhum Savvas yanına geldi ve ona yanında kalması için yalvardı Aziz ilkten kabul etti ve onu Dometianoya emanet etti. Fakat daha sonra onu yanına çağırdı ve ona şöyle dedi:
Yavrum, çok genç olduğun için bu Lavrada kalman doğru değil. Gençlerin komün yaşamına odaklanmaları gerekir. Bunu Lavrasında kurnaz düşüncelere yenilebilecek nezaketsiz gençleri istemediği için söyledi. Onu, yaşlı bir baba eşliğinde, bahtiyar Theoktistonun yanına gönderip, ondan bu çocuğu yetiştirmesini ve ona göz kulak olmasını istedi. Ayrıca bu gencin müntezi yaşamında başarılı olacağını gördüğünü de ekledi. Bu kahinliğinde yanılmadı. Gerçektende Merhum Savvas temayüz etti ve adı münteziler dünyasında duyuldu. Başardıklarını ve ona yapılan övgüleri bu iki satırla anlatmak asla mümkün değil. Allah izin verirse Aziz Efthimios hakkındaki çalışmalarımı sunduğum bu kitabın arkasından merhum hakkındada bir iki şey yazmak isterim. Yüce kişiler tarafından bu insanların Allah katında yaptıkları şeyleri duymam ve onları kendime saklamam beni güvende hissettirmiyor. Şu da varki klise dışında yaşayan imansız insanların hayatlarını, yaşadıklarını kağıda dökmek, onları topluma bu şekilde sunmak oysa ki klise insanlarının hayatlarını, erdemlerini, temayüzlerini, sessizliklerini dile getirmemek doğru değil.
MARTİRİOS ve İLİAS
İsa yandaşı Leon, Bizans tahtına Markianoyu kabul ettiği zaman, lakabı yaban kedisi olan Timotheos adında biri, kutsal vaftizhaneye girip, Patrik Alexandreia Proterioyu bıçaklayıp patrik tahtına geçti. Bu olay tüm Mısıra yayılıp büyük patırtı getirdi ve Mısır halkını endişeye boğdu. İki anılmaya değer münzevi, Nitrio dağından inip, Filistine keramet ve mucizeler yaratan Aziz Efthimios’un yanına gittiler. Gitme nedenleri ise, bu insan hakkında duyduklarından cezb olmaları idi. İkiside ayrı münzevi hücrelerinde kaldılar. Bunlar, biri Kapadokya bölgesinden gelme Martirios adlı, diğeri ise Arabistandan gelme İlias adlı kişilerdi. Bu ikisini Aziz Efthimios çok sevip, onları daha sık buluşmaya, sohbet etmeye çağırıyor, olucakları önceden görme ve sezme yeteneği ile, her ikisinin, farklı zamanlarda, Aziz Havari Yakup’un tahtını alıcaklarını biliyordu. Onlarla, ondört Ocak tarihinden itibaren Koutila ve Rouba adlı ıssız çöle beraber gidiyorlar, orada Paskalya bayramının bir önceki pazarı yani Bayiona kadar münzevi hayatlarını birlikte sürüyorlardı. Beraberlerinde rahmetli Gerasimos ve birkaç münzevi daha gidiyordu. Her pazar günü geri gelip kutsal kinonyanın ellerinden komünyon alıyorlardı.
Lavranın münzevi hücreleri çok dar olup, vücuda hiç bir rahatlığı sağlamıyorlardı. Azizin isteği üzerine böyle inşaa edilmişlerdi. Bu yüzden, biraz zaman geçtikten sonra, İlias, Erihaya gelip şehrin dış bölgesine kendine ait bir hücre yaptı ve günümüzde bu hücrenin yerine manastır yapıldı. Martirios ise Lavranın doğusunda dörtbin altıyüz metrelik uzaklıktaki bir mağara içine yerleşip, orada sessiz sakin yaşıyordu. Hatta oraya Allah’ın yardımı ile sözü çok geçen bir manastır yaptı.
PATRİĞİN ZİYARETİNDEN KAÇIYOR
Aziz Efthimios seksen üç yaşındayken, Patrik Ioubenalios, kırkdört yıllık patrikliğinden sonra Tanrının yanına göçtü. O zaman Aziz Yakupun patriklik ve havarilik tahtına, tüm halkın oyu ile, adından şu ana kadar çok bahsettiğimiz, Anastasios geçti. Bu olay Haziran ayının başlarında oldu(460 İ.S). O zaman Aziz Efthimios’un ona karşı yaptığı kehanetliği, günün birinde patrik olucağı sözlerini hatırladı. O kehanete göre, Lavraya beraber gittiği Fidoyu yanına çağırıp, onu Anastasi Klisesinin diyakozluğuna atamıştı. Anastasios, Fido ve klisenin haç koruyucusunu, Aziz Efthimiosun yanına gönderip, kehanetinin gerçekleştiğini bildirdi. Ayrıca ona, kendisini Lavrasına kabul etmesi için yalvardı. Aziz Efthimiosun cevabı ise şuydu: «Ben, değerli baba, senin patrik sevginin tadına varmayı arzuluyorum. Ancak patrik olmadan önce seni mekanımda ağırlamak beni yormuyordu, şu anda ise senin Azizliğini burada ağırlamak yaşlanan gücümü aşıyor. Azizliğinden şunu isterimki, benim sıradanlığımı yormasın.Tabii ki eğer gelmeye karar verirsen seve seve kabul ederim. Seni kabul edeceğim gibi yanındaki yandaşlarınıda kabul ederim. Ama artık bu topraklarda kalmam mümkün değil».
Başpiskopos bu sözleri duyduğu an şöyle düşündü: "Eğer oraya gidip, ona üzüntü yaratacaksam, hiç gitmem".
ANTİPATROS VOSTRON
Arapların yöneticilerinden arap Terevonas, karşısına çıkan önemli bir ihtiyacı için Vostrana gitti. Orada yalnız bir günahın çekiciliğine yenik düştü. Oranın kabile reislerinden birinin iftirasına uğradı ve o bölgenin yöneticisi tarafından tutuklanıp, esir olarak tutuldu. Bunu öğrenen Aziz Efthimios, bahtiyarların yücesi, Vostron klisesini yöneten, müminlik ışınlarını her tarafa saçan Antipatrosa hemen yazıp, ondan Terevonun serbest bırakılması için gereken her türlü mücedeleyi vermesini istedi. Mektupları Stefano Iamniasın kardeşi Gayno ile gönderdi. Aziz Antipatros mektupları aldığı gibi Terevonu serbest bıraktı. Onu birçok hediye ile donatıp yüce babanın yanına geri gönderdi. Fakat Gaynoyu salmayıp, onu Aziz Efthimiosun bir çekirdeği olarak kabul edip, Midavon şehrinin piskoposu olarak atadı.
EVDOKİANIN VEFATI
Bahtiyar Evdokia İsa adına bir çok klise inşaa etti. Bunun haricinde saymama imkan olmayan manastırları, fakir fukara mekanlarını ve huzurevlerini de yaptı. Bu kliselerden bir tanesi Aziz Petroya adanmış, Aziz Efthimiosun lavrasının karşısında, üçbin yediyüz metrelik uzaklıkta bulunuyordu. Bunun içine büyük bir çukur açılmasını istedi. Ellinci gününde çukuru görmek için bölgeyi ziyaret etti. O zaman Azizin Lavrası yönüne doğru baktı. O ıssız çölde Lavranın önüne yayıldığını, münzevi hücrelerinin etrafa saçıldığını gördü. O an duygulanıp kitapta yazılanlar aklına geldi: «Iakove, sahnelerin ne kadar güzel , İsrail senin de evlerin». (Árith. 24,5). O zaman Aziz Stefanonun baş rahibi Gabrilioyu, Azizin yanına gönderip onu eğittiklerini görmesi için yanına davet etti. Aziz Efthimios şöyle karşılık verdi:
«Bundan sonra beni bedensel görmeyi bekleme. Ayrıca yavrum niçin bunca şeye göz kulak olup, dikkatini veriyorsun. Tahminimce kış gelmeden Allahın yanına göç edeceksin. Tanrı bu yaz toparlanmanı, dünyadan göç edeceğin gün için hazırlanmanı istiyor. Yaşadığın müddetçe de benimle konuşmaya, beni görmeye, dinlemeye, bana bir şey vermeye veya benden bir şey almaya çalışma. Sadece bizi yaratan Yarabın yanına giderken, Ona, istiyorsa beni de barışla kabul etmesini rica et.»
Merhum Evdokia bunları duyunca çok üzüldü. Özelliklede Azizin irtibbatı kesmek istemesine, sözle veya mektupla görüşmemeği, konuşmamayı istemesine, kendisinden de hiç bir şeyi kabul etmemesine kederlendi. Ona vasiyetnamesi ile mirasının çoğunu bırakmak istiyordu. O zaman kutsal şehre inip başpiskoposu buldu ve ona Aziz Efthimosun söylediklerini anlattı. Daha tam olarak hazır olmayan ilk şahid Stefano klisesinin bakımını tamamlayıp, açılışını 15 Haziranda yapmaya karar verdi. Bu kliseye mirasının çoğunu bırakıp, Gabriliosa da yönetimini verdi. Daha sonra yaptırdığı diğer kliseleride tek tek dolaşıp, açılışlarını yapıp, onlarada ayrı ayrı mirasından bıraktı. Açılışları tamamlamasından dört ay geçtikten ve mirasın tümünü bağışladıktan sonra, Allah’ın beğeneceği bir şekilde yaşayıp, indiktiononun kırkıncı yılında, tarih 21 Ekimde ruhunu Cenabı Hakkın eline teslim etti.
AZİZ THEOKTİSTONUN VEFATI
Aziz Efthimios doksan yaşında iken yüce babamız Theoktistos büyük bir hastalığa yakalandı. Hastalığından sonra, intiktiononun beşinci yılının başında (467), tarihlerden 3 Eylülde, Allah’ın huzurunda gözlerini kapadı. Aziz Efthimios Lavrasından inip ağır hasta Theoktistoyu görmeye geldi. Birkaç gün yanında kaldı. Yüce merhum Theoktistos dünyadaki yollarını kat edip, Allah’la karşılaşmaya gitti. Aziz bedenini defnetti.
Başpiskopos Anastasios yüce Theoktistonun öldüğünü ve Aziz Efthimios’un hala orada olduğunu öğrendi. Bundan dolayı da hemen harekete geçip cenazeye yetişti. Merhum babanın naaşını kabire gömdükten sonra, Aziz Efthimios’un ellerini öpmeye başlayıp ona şöyle dedi:
«Bunca zamandır bu elleri öpmeyi istiyordum ki, Allah bu günü bana takdir etti. Ve şimdi Aziz babacım, lütfen Allah’a dua et, dua etki sana benim hakkımda gösterdiği kehaneti sonuna kadar koruyayım. Daha sonra da neler yapmak gerektiği hakkında bana nasihatlarını yaz».
Efthimios Allah’ın verdiği lütufla karşılık verdi:
« Ben de bunu senin yüceliğinden istiyorum ve lütfen yüce Tanrı karşısındaki temsilciliğinde beni de ona hatırlat».
Başpiskopos şöyle cevap verdi:
«Ben senden istemekten vazgeçmiyorum. Çünkü ben sana verilen lütuflar sayesinde senin gücüne tanık olmuş bir insanım».
O zaman Aziz derinden gelen tüm alçakgönüllülüğüyle şunları söyledi:
«Lütfen yüce baba, beni öncelikle bağışla ve şu ricamı kabul et. Bu manastıra göz kulak ol».
Başpiskoposda şunu dedi:
«Merhum Theoktistosun yaşadığı zamanda sen göz kulak oluyordun buralara. Buralar sen elini sürmeden önce vahşi ve yabani yerlerdi. Sende bulunan kutsal ruhun gücü sayesinde, İsa»ya adanmış aziz yerler oldular. Bende şimdi sana ait olan bu yerleri sana takdim ediyorum».
Başpiskopos Azize bunları söyledikten ve onunla bayağı vakit geçirdikten sonra, kutsal şehre geri döndü. Aziz Efthimios, Terevonanın yaşı ilerlemiş amcası Marios hakkında, fazileti ve Allah’ın ona bağışladığı yetenekler sayesinde, insanların ruhlarını, Tanrının arzularına göre aydınlatabileceği kabiliyete sahip olduğu hakkında karar kıldı. Bu yüzden de onu klisenin başrahibi olarak atadı.
Yalnız Marios çok yaşamadı. İki yıl başrahiplip yaptıktan sonra vefat etti. Aziz Efthimios o zaman Lavrasından inip, onu Aziz Theoktistonun yanına defnetti. Başrahip yerine de Logginos adında, adı duyulmuş saygılı birini atadı.
HRİSİPPOS, KOSMAS ve GABRİLİOS
Yüce Theoktistonun vefatından sonra, piskopos Skithopoleos Olimpiosda vefat etti. Piskoposluk makamına haç koruyucusu Kosmas atandı ve haç koruyuculuğu makamına da Hrisippos atandı. Böylece büyük Efthimiosun onun hakkında yaptığı kehanetde yerine gelmiş oldu. Kehanetin gerçekleşmesi ile benim gibi günahkar bir insanın aklına da şu yazı geldi: «Allah peygamberlerine bildirmeden hiç bir şey yapmaz» (Amos 3,7). Gerçektende, bahtiyar Kosmas piskopos olarak parlıyordu ve Filistinin ikinci piskoposu olarak, tüm gücü ile, otuz yıl boyunca bu piskoposluğu yönetti.
Kardeşi Hrisippos ise Haç koruyuculuğunu on iki sene yaptı ve bunu yanında çok ünlü bir yazar oldu. Anastasi klisesinin yöneticiliğini yapan Gavrilios ise aziz Stefanonun başkeşişliğini yirmi yıl sürdürdü. Daha sonrada Analipseos dağının doğusundaki bir vadiye kendine ait küçük bir manastır inşaa etti. Oraya Aziz Efthimiosun geleneği doğrultusunda Theofaniosdan (yani İsa peygamberin vaftiz yortusundan) Pasha bayramının bir önceki Pazar gününde yani Vağion zamanına kadar gidip, kalıyordu. Bu manastırda Kırk Günlük oruç zamanı vefat etti ve seksen iki yaşında manastırın yanına defnedildi. Mucizeler yarattığındanda bahsediliyor. Çok akıllı ve öğrenmeyi çok seven biri olduğundan dolayı, Roma dilini (Latinceyi), Yunancayı ve Farsçayı su gibi konuşuyordu.
Aziz Efthimiosun öğrencileri hakkındaki söyliyeceklerim bunlardan ibaret. Şimdi Aziz Babamızın yaptıklarına dönelim.
ABBAS SAVVANIN SUSAMASI
Piskopos Abbas Ioannisin ve papaz Abbas Thalleleosun bana anlattıklarına göre, bir zamanlar ıssız çölde bulunan Aziz Savva onlara şunları söylemiş: «Theoktistonun vefatından sonra manastırda bulunduğum zaman, Abbas Logginosla birlikte Aziz Efthimiosu görmek için Lavrasına çıktık. Aylardan Ocaktı ve amacımız Azizi her zaman gittiği ıssız çöllere uğurlamaktı. Benim istekli olduğumu görünce beni de yanında götürdü. Birkaç gün Ruba da Martirionun eşliğinde, orada bulunan Aziz Ğerasimos ve İliasla birlikte kaldık. Sonra Dometianos, ben ve Aziz çölün daha da iç kısımlarına gittik. Çölü aşarken susuz ve kurak yerlere vardık ve burada melagrios[4] adındaki bir bitkiyi yiyerek besleniyorduk. Ben bu kurak çöllere alışık olmadığımdan dolayı çok susamıştım ve bu durumum yürümeme engel oluyordu. O zaman Aziz bana doğru döndü ve benim bu halime acıdı ve sonra bizden, attığımız bir taşın varabileceği bir uzalık kadar uzaklaştı. Yüzünü yere kapadı ve Allah’a şöyle dua etmeye başladı: Her şeyi yaratan yüce yarab, şu yanımda bulunan kardeşimize acı ve şu kurak toprağa su ver. Duasından sonra bitki köklerini, kazdığımız bir çapa ile önündeki toprağı kazmaya, oraya bir çukur açmaya başladı. Suyu gördüğü an beni çağırdı. Suyu içtikten sonra Allah’a Azizleri tarafından yarattığı bu mucizeler için şükrettim».
AZİZİN MİRASI VE VEFATI
Diğer yeteneklerinin yanında, Azizin Allah tarafından ona bağışlanan başka vergileride vardı. Ne zaman vefat edeceğini ve vefatından sonra yaşadığı yerlerde neler gelişeceğini biliyordu. Azizin vefatı hakkında, babaların bana açıkca anlattıkları şeyleri, hiç çekinmeden bende sizlere anlatacağım.
Her yıl olduğu gibi Theofanio bayramının sekizinci günü, Azizi ıssız çöllere yaptığı seyahete uğurlamak veya onun peşinden gitmek isteyen herkes toplanmıştı. Aralarında Azizin seyehatinde, ona eşlik etmek isteyen Martirios ve İliasda bulunuyorlardı. Azizin Martiriostan ve İliasdan yapmalarını istediği hazırlıkları bu sefer istememesi dikkatlerini çekmiş ve ona şu soruyu yöneltmelerine neden olmuştu: Yüce babacım, yarın her zaman yaptığın seyahate çıkmıycakmısın? Azizin cevabı ise şu oldu: Bu hafta burada kalıcam ve Cumartesi şafak sökmeden yola çıkacağım. Böylece sonunu açıklamış oldu. Üç gün sonra Aziz Antonionun ruhuna yapılacak gece ibadetini, yerine getirmelerini istedi. Gece ibadeti sırasında orada bulunan papazları yanına çağırdı ve onlara şöyle dedi: Bu geceden sonra, gece ibadetlerinde, bana verilen bu bedenimle sizlere eşlik edemeyeceğim. Yüce Tanrım beni çağırıyor. Şimdi gidin, bana Dometianosu çağırın ve sabah burada bulunan herkesi yanıma toplayın. Herkes toplandıktan sonra onlara şöyle seslendi:
«Sevgili kardeşlerim! Bende babalarımızın gittiği yolu takip ederek gidiyorum. Sizler eğer beni seviyorsanız nasihatlarımı aklınızda tutun. Yürüdüğünüz yolun başı ve sonu sizin gerçek sevgiyi kazanmanızdır. Çünkü erdem mükemmelliğin bir sırrıdır. Ekmeğimizi nasıl tuzsuz yiyemiyorsak, erdemlerimizede gerçek sevgiyi bulmadan ulaşamayız. Her erdem sevgi, alçakgönüllülük, belirli bir zamanda kazanılmış deneyimler ve Allah sevgisi sayesinde gerçekleşir. Bir taraftan alçak gönüllülük insanı yükseltir, diğer taraftanda sevgi, ruhun eriştiği yükseklikten düşmemesini sağlar. Kutsal kitabımızda bizlere bu nasihatta bulunur: «Alçak gönüllülük ruhu yükseltir, sevgide düşmesini engeller». Sevgi alçakgönüllülüktende yüksektir. Çünkü Allahın sözü, bizlere duyduğu sevgisinden dolayı kendini alçaltmış ve bize yakın olmuştur. Bundan dolayı da ona durmaksızın, bütün kalbimizle, şükrederek borcumuzu ödememiz ve ona ilahilerle teşekkür hitapları yapmamız gerekir. Bunu da özellikle tüm dünyadan elimizi ayağımızı çekmiş kişiler olarak, sadece kişisel verdiğimiz sözlerin yerine gelmesi için değilde, yaşadığımız bu dikkati dağılmamış dünyadan ve tüm dünya karışıklığından uzak olduğumuz için bizlerin yapması gerek. Bunun için gelin O’na temiz ruhumuzu, bedenimizin saflığını, gerçek ve mükemmel sevgimizi sunalım».
Onlara bu sözleri söyledikten sonra şu soruyu sordu: Kimi baş rahip yapmak istiyorsunuz? Hepsi birden Dometianosun olmasını istediler. O zaman Aziz şunları söyledi: Bunun olması imkansız. Çünkü benim dünyadan gitmemin sonrası Dometianos bu hayatta sadece yedi gün kalacak. Azizin bu medeni cesaretle ve bu netlikle gelecekte olucakları söylemesi, yaşlı babaları çok şaşırttı. O zaman Erihadan gelme aşağı klisenin kahyası İliası başrahip yapmak istediler. Aziz Efthimios İliasa bakarak şunları söyledi:
«Bak, hepsi seni baba olarak ve onların ruhani önderi olarak seçtiler. Dikkatli ol, kendini ve tüm cemaati uyanık tut. Bunu da herşeyin üstünde bil. Allah bu Lavranın manastır olma lütfunda bulunacak. Bu da en kısa zamanda gerçekleşecek». Daha sonra ona manastırın ne tarafa yapılması gerektiği hakkında, inşası ve kuruluşu hakkında, misafirlerin karşılanması ve rahat ettirilmesi hakkında, ilahi okuma şekli hakkında, nasıl istek duyması gerektiği hakkında, hesaptan yorulacak ve bundan dolayıda sıkıntı duyacak kardeşlerine yapmaları gereken şeyler hakkında nasihatlarda bulundu. Fikri, onu ve kardeşlerini desteklemek, yapacağı ruhani savaşa onu hazırlamak ve nasihatları ile ona yardım etmekti.
Başrahipe söylediklerinden sonra diğer kardeşlerine döndü ve onlarada şu sözleri söyledi: Sevgili kardeşlerim, yapılacak manastırın kapısını kimseye kapatmayın ve göreceksiniz ki Cenabı Hak sizleri bu yüzden takdis edecek. Bu nasihatlarımı çarptırmadan saklayın. Bana da Allah’ın huzurunda ne istediğim, dilediğim sorulursa ilk isteyeceğim şey: Her zaman ruhumla dünyanın sonu gelene kadar yanınızda ve sizden sonra gelecek kardeşlerimizin yanında bulunmam olacak.
Bunlarıda söyledikten sonra yanında sadece Dometianosu bırakarak kardeşlerini gönderdi. Üç gün Lavrasında kaldıktan sonra, Cumartesi gecesi Allah’ın huzurunda gözlerini kapadı ve diğer babaların yanına eklendi. Dediklerine göre yüzü melek yüzüne benziyormuş. Davranışları sade, yalın olup, doğru ve yumuşak bir kişiliğe sahipmiş. Yüz çehresi yuvarlak va bembeyazmış. Dünya tatlısı gözleri varmış. Orta boya va açık renge, gömeğine kadar inen sakallara sahipmiş. Tüm bedeni ve organlarında ölene kadar hiç bir hastalık oluşmamış. Gözleri ve dişleride yaşadığı müddetçe problem yaratmamış. Yerden göğe güçleri dorukğa çıkmış. İndiktionanın onbirinci senesinin Ocak ayının yirmibirinci gününde, güneşin dünya çevresinde dönmeye başladığı andan 5.965uncu yılında gözlerini kapamış (dünyanın oluşundan itibaren). Allah’ın buyrusu İsa’nın doğumundan döryüz altmış beşinci yıldı (465) ve zamanlardan yüce baba İppolitonun eski İncil’i yazdığı zamandı.
Yaşadığı bedensel hayatının zamanı şuydu: Tanrıdan ilhamla dünyaya geldi. Theodosionun krallığı zamanında ve üç yaşına geldiğinde merhum annesi tarafından Allah’a adandı. Klisenin tüm basamaklarını çıkıp, onun temsilcisi oldu ve yirmi sekiz yaşında kutsal şehir Kudüs’e geldi. Issız çölde altmış sekiz sene kaldı (68) ve kral Leonun kosüllük süresinin beşinci ve krallığının on altıncı yılında doksan yedi yaşında (97) vefat etti.
Vefatı yaşadığı bölgeye çok çabuk yayıldı. Halktan ve münzevilerden çok kişi toplandı. Cenazesi için Lavraya Aziz piskopos Anastasios bile yanında bulunan rahiplerle ve askelerle beraber geldi. Ayrıca yanında Xrisippos, Gabrilios ve diyakoz Fidosda geldi. Oradan göçen insanlar ve hatta Gerasimosda orada bulundu. Orada bulunan herkes cenazesinde, Azizin naaşında, Allah tarafından yaratılan mucizeleri farketti ve buna Başpiskoposda tanık oldu.
Dokuzuncu saate kadar onu defnedemediler. O zaman Başpiskoposun talimatı ile askerler insanları uzaklaştırıp Azizin naaşını tabuta yerleştirip yaptıkları kabire gömdüler. Martirios ve İlias ruhsal babalarından yetim kaldıkları için ağlıyorlardı. Başpiskopos haç koruyucusu Xrisippoyu onları avutması için yanlarına gönderdi ve onu sık ziyaret etmelerini istedi. Lavraya kabrin tamamlanması, Azizin naaşının getirilmesi için diyakoz Fidoyu bıraktı. Kendisi kutsal şehre geri döndü ve oradan kabrin tamamlanmasına yardımcı olucak gerekli ustaları gönderdi.
DOMETİANOSUN VEFATI
Azizin Efthimiosun gerçek ve inançlı öğrencisi yüce Dometianos, münzevi hayatı yaşamış, ıssız çölde elli yıldan fazla kalıp Azizin yardımcısı olmuş, Azizin ruhsal ve inançsal yarışlarında onunla beraber yarışmış, göğede onunla beraber çıkma şerefine erişmişti. Allah’a şükredip insanlar arasında İsa’nın işçisi olmuştu. Azizin vefatından sonra naaşının yanından bir dakika bile ayrılmadı. Yanında altı günü doldurana kadar kaldı. Yedinci gece önünde Aziz Efthimiosun hülyası belirdi, gülücüklerle ve huzurla dolu çehresi ile ona şöyle dedi: «Senin için hazırlanan nimetlere gel. Çünkü İsa bana senin yanımda olmanı armağan etti».
Bunları duyan Dometianos kliseye gitti. Oradaki babalara gördüğü hülyayı anlattı ve mutlu bir şekilde uykuya daldı.
NAAŞININ YER DEĞİŞTİRİLMESİ
Diyakoz Fidos sarfettiği birçok çaba sonucu Azizin mezarlığını tamamladı. Mezarlığı Azizin münzevi yaşamını yaşadığı mağara içine, eski mağarayı yıktıktan sonra yaptı. İnşaası üç ay boyunca sürdü. Odalı büyük ve güzel bir eve benzetti mezarlığını. Bu arada kabrini de hazırladı ve onu güzel bir anıta benzetti. Oraya Azizin bedenini koydu. Yanına diğer papazlar ve klise temsilcileri münzeviler için kabirler hazırladı.
Başpiskopos önce mezarlığa konulacak mermerleri ve daha sonra gümüşten yapılmış beyaz bir koni ve demirleri gönderdi. Kendi elleri ile ve kimsenin açamayacağı ve bir şey alamayacağı bir şekilde Azizin naaşını kabre koydu. Üzerine mermeri yerleştirdi ve göğüs kısmına gelen yerin üstünede koniyi yerleştirdi. Bu koni o zamandan bu güne kadar, ona inanıp gelen insanlara hayır fışkırıyor.
Azizin naaşının yer değiştirilmesi ve asıl yerine Başpiskopos tarafından götürülmesi yedi Mayısta oldu. Başpiskopos ayini tamamladıktan sonra yanına Martirios ve İliası da alarak kutsal şehre geldi ve orada bu ikisini Anastasi klisesinin papazı olarak atadı.
LAVRANIN MANASTIR OLMASI
Şimdi sizlere Lavranın nasıl Manastıra dönüştüğünü anlatmama geldi.
Azizin vefatı bir yılı doldurduğunda Kral Leonda vefat etti ve tahtına ana okul çağındaki torunu Leontayı bıraktı. Torunu birkaç ay yaşadıktan sonra öldü ve yerine babası Zinon geçti. O zaman Vasiliskos[5] ayaklandı ve Zinonun krallığını eline geçirip İsavriyaya kaçtı.
Vasiliskos o zaman Halkidono Sinoduna genelge gönderdi. Aziz Efthimiosun vefatından altı yıl sonra Temmuz ayı başında başpiskopos Anastasiosda vefat etti. Zinon Vasiliskoyu öldürüp yeniden tahta geçti. O zaman adından çok bahsettiğimiz Martirios, Başpiskopos Anastasionun yerine geçti.
Başpiskopos olduğunda tüm medeni cesaretini toplayıp, Aposhistlerin[6] eğitildikleri erdemleri ile Kutsal şehri altına üstüne getirip karıştırmaları hakkında Kral Zinoya, Akakiosa ve İstanbul Patriğine bir yazı gönderdi. Çünkü onlardan kalanları Kutsal şehirde başlarında Gerontiosla birlikte, Theodosionun yaptığı şeylere cesaret ediyorlardı. Vasiliskonun gönderdiği genelgeye dayanıp, Kral tahtına geçmeyi ve ortodoksları inançlarından şaşırtmaya çalışıyorlardı. Yazdığı uyarı mektuplarını diyakoz Fido ile İstanbul patriğine gönderdi. Fido yanındaki başpiskoposun mektupları ile İoppide indi ve Kourikodan geçecek bir gemiye bindi. Açık denizde yaptığı yolculuğu sırasında bir gece gemi dalgalara tutulup battı. Fidoyu kurtarmak isteyen yüce Allah ona tutunması için bir tahta gönderdi ve oda ona tutuldu. Yaşam çabası verdiği anda çok büyük bir telaşa kapıldı ve o an Allahını ve Aziz Efthimiosu hatırlayıp şu duaları etmeye başladı: «Güçlerin en büyüğüne sahip, en zor şeyleri en kolaya dönüştüren yüce Allahım, lütfen, Aziz Efthimiosun da yaptığı dualar ile sen beni bu çok kötü ve zor durumdan kurtar». Ve devam etti: « Yüce babacım Eftimios, şu an sana muhtaç olduğum bir an. Bana yardım et ve beni bu durumdan kurtar».
Fidosun bu sözleri söylediği an denizin üzerinde yürüyeren Aziz Efthimios belirdi. Fidos korktu. Ama Aziz ona şöyle seslendi: Korkma, benim, Allahın kölesi Efthimios. Bilmeni isterimki aldığın yol Allahın tasvip etmediği bir yol. İstanbula gitmenin Kliseye hiç bir yardımı olmıyacak.Bunun içinde Başpiskoposa geri dön ve Allahın kölesi Efthimiosun şu sözlerini ona aktar: Aposhistler için üzülme ve onları yola getirmek için uğraşma. Çünkü senin Başpiskoposluğun süresince, bu günlerde, Allah tarafından onlar, kutsal kiliseyle bir öncü sayesinde birleşecekler. Sen Lavraya git, benim mezarlığımı yaptığın yere manastır inşaa et. Müntezi hücrelerinin hepsini yık. Çünkü Allah orada Lavranın kalmasını istiyor, fakat şeklini Lavranın yerine manastır olarak istiyor.
Bunları duyan Fidos, Azize dediklerini yerine getireceğine söz verdi. Yalnızca Azizi gerçekten görüp görmediğinden emin değildi. Bir hülya gördüğünü sanıyordu. O zaman Aziz Fidonun üstünü pelerini ile örttü ve ona barış işareti ile selam verip yanından ayrıldı. Fido sonra kendinden geçti ve Ambakoum gibi kaşla göz arasında kutsal şehrin kıyısına, kendi şehrinin kıyısına kimse fark etmeden vardı. Evine gitti ve üzerinden Allah vergisi pelerini çıkartıp kendi giysilerini giydi. O zaman pelerin gözlerden kayboldu. Birden kendine geldi ve şöyle dedi: «Şimdi Allahın gerçekten Azizi yanıma gönderdiğini ve beni acı bir ölümden kurtardığını anladım».
Yaşadıklarını inançlı annesine anlattı. O da Azize verdiği sözleri hiç zaman kaybetmeden yerine getirmesini nasihat etti. Sonra Başpiskoposa gidip ona neler olup bittiğini en ince ayrıntısına kadar anlattı. O da duyduklarından çok etkilenip ve hayran kalıp şunları söyledi: Gerçekten Allahın sözüydü Aziz Efthimios. Bizlere, bunları vefatından önce de anlatmışdı. O yüzden git hemen manastırın inşasına başla beni de yardımcın olarak gör.
Fidos yanına bir mühendis, bir sürü usta, bir çok malzeme ve bol miktarda para alarak, Lavraya gitti ve manastırın inşasına başladı. Her tarafı büyük duvarlarla çevreleyip sağlamlaştırdı. Eski kliseyi münzevilerin yemek yiyebilmesi için kutsal masa yaptı, yukarı tarafına yenisini yaptı. Manastırın içine bir de uzun bir kule yaptı. Azizin mezarının manastırın içinde bulunmasını sağladı.
Şimdi de sizlere bu manastırın bulunduğu güzel yeri, yalnız bir yaşama olan müsaitliğini, içinin havadarlığını ve aynı zamanda güçlü rüzgarlardan nasıl korunduğunu anlatayım.
Mükemmel bir tepede bulunuyor. Doğusundan ve batısından gelen iki güzel vadi güneyinde buluşuyor. Kuzey kısmında üç kısımdan oluşan hoş bir yayla bulunuyor. Kuzeyinden dağın diplerine kadar varan bir kaynak geçiyor ve tam orada kurtarıcı İsanın göğe yükseldiği klise bulunuyor. Kulenin bu yöne bakması haricinde dış kapıda bu yöne bakıyordu. Burada rüzgarların esmesine rağmen muhteşem bir sakinlik hakim. Buradaki ısı soğuk yerlerin arasından en sıcağı, güneşten cayır cayır kavrulan yerlerin arasındanda en serini. Burası kurak yerlerin en sulusu ve en sulu yerlerin en kurağı.
MANASTIRIN AÇILIŞI
Manastırın inşaası üç yıl içinde bitti. Bu inşaat bir çok insanın çalışıp çaba sarfetmeleri sayesinde oldu. İnşaanın bitmesinin haricinde içerisindeki dekoruda bitti. Bitmesinden sonra yüce babalar klisenin ve manastırın açılışını yapmak istediler. Açılış gününüde Azizin Naaşının mezarlığa taşındığı gün olarak uygun gördüler. Bir tek suları olmadığı için üzülüyorlardı. Bu da yağmurun o sene çok az yağıp kuyularının dolmamasından kaynaklanıyordu. Artık aylardan Mayıs ayının olması, kış yağmayan yağmurun Mayıs ayından sonra hiç yağmayacağını biliyorlardı. Başpapaz İlianın ve diyakoz Fidonun yanında bulunan bir çok müntezi bu olaya üzülüp abbas Loginaya ve Martirio manastırının papazı abbas Pavloya hayvanları ile birlikte kendi hayvanlarını da Faro kaynaklarına gönderme haberini verdiler ve hayvanların o kaynaklardan manastıra su taşımalarını istediler. O gece hazırlanıp, sabah çanların çalması ile birlikte kaynağa gitmek için yola hazırlandılar.
Fakat o gece merhum İliaya, Aziz Efthimios belirip ona şöyle dedi: Ne yapıyorlar şimdi hayvanlar? Oda cevap verdi: Suyumuz olmadığı için Faro kaynağından su getirmeye gidiyorlar. Aziz o zaman İliası azarlayıp şöyle dedi: Niçin bunun için üzerinize hakim olan inançsızlıktan ve tembellikten oturupda Allaha dua etmediniz? Tüm güçlere sahip yüce Allahın sizlere su veremeyeceğini mi düşündünüz? Yüce Allah değilmiydi mırıldanıp sızlanan dinçsiz İsraillilerin kuru taşını sıkıpta çölleri sulayan? Açtığı kuyudan sıktığı taştan[7] çıkardığı suyu susamış Sampsona veren, ihtiyacı olan sizlere vermezmi? Eğer inanaçla isterseniz verecek gerçek söylüyorum. Hayvanlarınızı su getirmeleri için göndermeyin tüm kalbinizle Allahın yardımını isteyin oda size verecektir. Bu gün üçüncü saatten önce (öğlenden sonra 9) iki büyük çukurunuz suyla dolacak.
Başpapaz kalkıp gördüğü hülyayı Fidoya ve yanındakilere anlattı. Hayvanları yerlerine gönderdi. Gün batarken büyük bir bulut göklerde belirip manastır etrafına şiddetli bir yağmur yağmaya başladı. Üçüncü saat gelmeden iki büyük çukarları doldu. Çukurlar dolduğu an yağmur dindi.
Bu mucize hemen Başpiskopos Martiriosa bildirildi. Hemen manastıra geldi ve açılışını yaptı. Büyük bir aydınlatma içersinde yapılan ayinden sonra, kutsal Sunağa Aziz şahitler Tarahu, Probu ve Andronikounun naaşları yerleştirildi. Açılış Aziz Efthimiosun vefatinin on ikinci yılının Mayıs ayında ve yedisinde oldu. Bundan kısa zaman sonra Diyakoz Fido Doronun piskoposu oldu.
APOSHİSTLERİN BİRLEŞİMİ
Şimdi de sıra sizlere Kudüste yaşayan Aposhistlerin Ortodoks klisesi ile birleşimlerini anlatmaya geldi. Böylece Aziz Efthimiosun Fidoya gemisi battığı ve can çekiştiği sırada söylediği sözlerin nasıl çıktığınıda göreceksiniz.
Başpiskopos Martirios Azizin Fidoya söylediklerine, Aposhistlerin Ortodoks Klisesi ile birleşeceklerinin sözünü vermesine çok inandı. Bu yüzden de bu konu hakkındaki tüm endişelerini geriye bıraktı. Kısa bir süre sonra Beytüllahm (Beytlehm) mağarasına bir klise yapmış olan abbas Markianos, Allahında teşviği ile bütün Aposhistesleri biraraya topladı. Onlara şunları dedi: Yüce babalar, ne zamana kadar Allahın gerçek istediklerini bilmeden, kavgalarımızla klisenin bütünlüğü bozmaya çalışacağız? Önce kendimizi denetleyelim ve gerçek yolda yürüdüğümüzü sanarak sahtekar bir yolda yürümediğimizden emin olalım. Çünkü gerçek olarak düşündüğümüz şeyler bizlerin asıl gerçekleri algılayamamıza sebep olabilirler.Kendimizi, inanç içerisinde olup olmadığımızı deneyelim. Havarilerinde yapmış olduğu yöntemi uygulayarak kura çekelim. Bir tarafa piskoposları koyalım bir tarafada müntezileri. Eğer kura müntezilere çıkarsa o zaman olduğumuz gibi kalalım. Eğer piskoposların tarafına çıkarsa o zaman kendimizi klise ile bütünleştirelim.
Bütün bu konuşanların ardından kura çekmeye karar verdiler. Kura piskoposların tarafına çıktı. O zaman hepsi birden kutsal şehre gelip kendilerini Ortodoks klisesinin eline bıraktılar. Başpiskopos hepsini kabul etti. Bu olayı tüm müntezilerle birlikte kutlamak için Anastasi klisesinin ışıklandırılmasını emretti. Hepsi çok sevindiler. Bu bütünleşmenin sevinçleri meydanlara ve yollara da yansıyordu. Tüm Apostihstler Ortodoks Klisesi ile bütünleşmişlerdi. Bunlardan sadece iki kişi bütünleşmeye katılmayıp kendi sahtekarlıkları arasında yaşamayı tercih ettiler. Bunlar biri kırk yıldır Melani Manastırını yöneten Ğerasimos ve diğeri ise Thekoa Manastırını kuran Romanosdu. Manastırlarından kovuldular ve ölene dek orda burda yaşayıp, klise ile tüm iletişimlerini kestiler. Bütün bunlar Kral Zinona zamanında yaşandı.
Kral Anastasio zamanında, Aziz Efthimios tarafından Araplar için yapılan ibadet hücreleri barbarlar tarafından yağma edildi. Fakat Arap öncüleri abbas Martirionun manastırı yakınlarına kendi hücrelerini ve kliselerini inşaa ettiler. Yalnız Barbarlar geri geldiler ve bu sefer kimilerini öldürdüler kimilerini ise savaş esirleri olarak aldılar. Kurtulanlar da dağıldılar ve ayrı ayrı köylere yerleştiler. Barbarların bu yaptıkları tüm bölgeye yayılıp orada yaşayanları telaşa soktular.
AZİZİN MİRASÇILARI
Aziz Efthimios Bahtiyar İliası ruhların yönlendiricisi, mirasçısı olarak kendi yerine bıraktı. İnançsal olarak büyük bir başarıya ulaştıktan sonra Allah huzuruna çıktı, vefat etti. Arkasından manastırı üç yıllık bir süre için Apamialı Simionios yönetti. O da vefat ettikten sonra yerine Arap kökenli Stefanos geçti. Onun, Kesarion klisesini temsil eden, Prokopio adında, öz bir erkek kardeşi vardı. Kardeşi vefat ettiği zaman, Stefanos, babalarından gelme tüm mirası, tek sahipçisi olarak, yönettiği manastıra bağışladı. Onun yönetimi zamanında, Antakyadan kutsal şehre Kessarios adında politik makamlara erişmiş biri geldi. Şehirde bayağı bir zaman yaşadıktan sonra, büyük bir bedensel rahatsızlığa yakalandı ve bu rahatsızlığından çok çekiyordu. Onu iyileşmesi için manastıra getirdiler ve Azizin kabrinden aldıkları yağ ile tüm bedenini ovdular. Hemen iyileşti ve bütün hastalıklarını yendi. Azizin bu hayrını aldıktan sonra, manastıra yüklü bir bağışta bulundu ve bu bağışı her yıl tekrarlayacağına söz verdi. Antakyaya giderken Tripoliden geçti ve piskopos Stefanonun yanına uğradı. Ona Aziz Efthimiosun ona yaptığı bu büyük hayırdan ve onun yüceliğinden bahsetti. Piskoposun en küçük yiğenlerinden Leondios bütün bunları duyunca heveslendi, yüreklendi ve manastıra gelip münzevi oldu. Münzevi yaşamında başarı gösterdiği ve ilerlediği için, piskopos Stefanos onu Lentio Manastırına papaz olarak atadı ve vefatından sonra piskoposluğuna, kendi yerine mirasçısı olarak gene yiğeni Leondiosu bıraktı.
Nilos adında bir münzevi Kessariosun manastıra söz verdiği bağışı her yıl almaya gidiyordu.Gene bir gün giderken Tripoliden geçti. Orada piskopos Leondiosun misafiri olarak karşılandı ve daha sonra piskopos tarafından Orthosiadosa piskopos olarak atandı.
Yüce babamız Stefanos, Aziz Efthimiosun manastırını büyüttü ve onu çok güçlendirdi. Manastıra kendi babasından kalma mirastan altı yüz altın bıraktı. Yirmi bir yıllık başkeşişlikten sonra, Ocak ayının yirmi ikisinde Allah huzurunda gözlerini kapadı.
PARALARIN ÇALINIŞI
Stefanodan sonra başkeşişliğe Apamialı Thomas. Manastırı en gelişmiş döneminde devralmasına rağmen kendi döneminde geri götürdü, manastırı ilerletemedi.
Thomasın döneminde Kessarios manastırı ziyarete geldi. Başkeşiş onu ağırladı. Başkeşiş ona kutsal masa etrafında bulundukları bir anda, manastırlarında Yüce İsanın kutsal haçından kalma birkaç kutsal tahtanın bulunduğunu söyledi. Bu kutsal tahtaları zamanında manastıra haç koruyucuları Kosmas ve Hrisippos bağışlamışlardı. Bunlardan birkaçını saygıdeğer taşlarla birikte rahmetli Stefanosun yaptığı altın haçın içerisine koyduğunu anlattı. O zaman Kessarios şöyle dedi: Allah için, gidip şu kutsal parçalara ibadet edelim ve sonra bizlerede birkaç parça nasib et. Başkeşiş isteklerini yerine getireceğine söz verip onları öğle saati Diyakozluğa götürdü. Orada kutsal yadigarların bulunduğu dolabı açtı ve Kessarios yardımcıları ile birlikte ibadetlerini yerine getirdikten sonra kutsal haç tahtasından bir kaç parçada onlara verdi. Daha sonra diyakozluğun iç tarafındaki bir müntezi hücresine öğle yemeklerini yemek için girdiler.
Galatiadan gelme Theodotos adında masa hizmetçiliği görevini üstlenen bir münzevi onlara hizmet ediyordu. Hizmet sırasında Diyakozluğa girip çıkarken, burada bulunan dolapların açık kaldığını ve bu dolapların birinde altı yüz liranın saklandığı üç ayrı kodrioyu (paraların saklı tutulduğu kutuları) gördü. Paraları çaldığı gibi üzerinde sakladı ve hizmetine devam etti. Başkeşiş misafirlerini gitmeleri için bıraktı ve diyakozluktaki dolapları yüksek sesle kapadı fakat nelerin olup bittiğini anlamadı. Daha sonra Kessario ve yardımcılarına iyi dileklerini sundu, onları yolcu etti ve onlarda gittiler.
Ertesi sabah Theodotos kalktı ve sinirli bir insan rolüne büründü. Başkeşişe manastırda kimsenin kurtulmasının mümkün olmadığını ve yaptıkları birçok işten dolayı dikkatlerinin dağıldını söylüyor ve tüm bunlar içinde onu suçluyordu. Bu şekilde konuşmaya devam ederek yanına altınları da alarak manastırdan ayrıldı. Kutsal şehre giderken abbas Martirio manastırının karşısında durdu. Bir tane kodrio içerisinde elli altını yanına almak için çıkardı, diğerlerinide büyük bir taşın altına gömdü ve o taşı hatırlamak için işaret koydu. Daha sonra Kudüse girdi. Ioppiye gidebilmek için at kiraladı, gerekli kira parasını verdi ve geri kalan altınlarını almak için onları sakladığı yere gitti. Altınlarını sakladığı taşa yaklaştı fakat korku içerisinde taşın altından büyük bir yılanın çıktığını ve ona saldırdığını gördü. O gün hiç bir şey yapamadı. Ertesi gün gene altınlarını almaya geldi fakat gene aynı yılan onu kovalamaya başlayınca yine bir şey yapamadı. Üçüncü gün gene altınlarını almaya geldiği, an ona havadan, bedensiz bir güç, sanki birinin sopa ile vurması gibi, vurdu ve onu yarı ölü yere yatırdı. Oradan geçen birkaç Lazario yandaşı onu yarı ölü bir vaziyette görünce hemen kaldırıp şehre, hastaneye götürdüler. Günlerin geçmesine rağmen acıları dinmeyip daha da çoğalıyordu. Bir gece uykusunda ermiş ve nur yüzlü bir insan belirdi fakat bu insan ona öfkeyle şöyle dedi: Bu hasta yatağından kalkman, altınları Aziz Efthimiosun manastırına geri vermezsen mümkün değil. Hemen haber salıp manastırın hancısını çağırttı ve ona paraları nasıl çaldığını anlattı.
Olanları öğrenen Başkeşiş Thomas ve yardımcısı Leondios hemen kutsal şehre geldiler, Theodotosun ağzından olanları ve artık oraya kimsenin bu yılandan dolayı yaklaşamadığını dinlediler. Abbas Leondios ona şöyle dedi: Gel beraber oraya gidelim ve bize uzaktan bu taşı göster, biz bu yılandan korkmuyoruz. Onu bir hayvana bindirdiler ve altınların saklı olduğu yere getirdiler. Theodotosun gösterdiği taşı kaldılar, altında altınları hiç dokunulmamış bir biçimde buldular ve herhangi bir yılana rastlamadılar. Theodotosa hiç bir ceza vermeden serbest bıraktılar ve hatta harcadığı altınların hesabını bile sormadılar.
Başkeşiş Thomas Aziz Efthimiosun manastırını sekiz yıl yönetti ve Azizin Vefatının yetmişinci yılında, indiktionosun beşinci yılının Mart ayında ve ayın yirmi beşinde öldü. Yerine benim gibi günahkar bir kulu da kabul eden Leontios geçti.
YAZAR MANASTIRA GELİYOR
Yüce babaların Allah taşıyıcısı Efthimiosun hakkında bana anlattıklarını gelecek nesilin çocuklarından saklamak istemedim. Ne duyduysam gelecek nesile verilmesi için not ettim. Yalnız Azizin benim zamanımda gözlerimle gördüğüm, naaşıyla yaptığı mucizeleride yazmadan geçemiyorum. Aramızda bulunan bazı insanlar bu mucizeleri yaşadılar ve bu mucizeleri yaşadıkları olaylarla hissettiler. Naaşıyla yaptığı mucizeler bugün bile bir çok insan tarafından görülebiliyor ve hepimizi hayran bırakıp ona aşina olmamızı sağlıyor. Şu ana kadar anlattıklarımıza inanmayan kişiler bu mucizeler sayesinde inanıyorlar. Hangi olayla ve ne zaman bu manastıra gittiğimi Allahın da izniyle şimdi sizlere anlatacağım.
Bugünkü Kralın, kralığının on altıncı yılında, klise din adamları arasına seçildim ve tüm dünyaya sırtımı çevirdim. O zaman bu hayırsever manastıra, bu din adamlarının arasına, senin manevi çocuklarına gösterdiğin tüm sevgin ve ilgin ile, senin mubarekliğinin sayesinde, senin ellerinle takdir edildim benim mükemmel manevi babacım Georgie. Daha sonra gene senin arzu ve temennilerinle Kasım ayında Kudüse yani Yeruşalime geldim. Kudüse gelmeme neden olan bir vesile de Meryem ananın anısına yapılmış olan klisenin açılışıydı. Skithopoli baş klisesinden gitme saatim yaklaştığında, İsa inançlı annemden, kendi ruhumu tatmin etmek için mükemmel bir müntezi olan baş piskopos İoannisin onaylamadığı, istemediği hiç bir şeyi yapmama talimatı aldım. Kendisi Allaha olan erdemleri ile parlayan bir yıldız gibiydi ve bahtiyar Savvanın Lavrasında kalıyordu. Bu talimatı bana, doğru inancı gözlerimle görmeden, Origenistlerin yalanlarıyla aldatılmamam için verdi.
Kutsal şehre vardığımda aziz yerlerde, hayat veren kutsal hacın tahtasında ibadet getirdim ve mükemmel bu insanı tanıdım. O da bana şunu söyledi: Eğer kurtulmayı istiyorsan Aziz Efthimiosun manastırına gidip kal. O zaman bende Ürdün çölüne indim ve o yüce babaların yanında uzun bir zaman kaldım. Temmuz ayında Manastıra vardım ve manastırın başkeşişi Leondios tarafından bu kutsal yerde kalmaya kabul edildim.
MÜNTEZİ PAVLOSUN TEDAVİSİ
O günlerde abbas Martiriosun manastırından günahkar ruhundan çeken bir müntezi getirdiler. Adı Pavlos olan bu müntezi Kilikiasın ilk kasabı olan Tomessoda doğup büyümüş. Onu Aziz Efthimiosun naaşının bulunduğu yere götürdüler. Bir iki gün sonra, bir gece, Aziz önünde belirip günahlarını uzaklaştırıyor. O zaman Pavlos gece ayini yapılırken kliseye çıkıp, yaşadıklarını anlattıktan sonra, herkesin önünde Allaha verdiği mucizeden ötürü şükretmeye başlıyor.
Yaşadığı manastırdan iyileştiğini öğrenmelerinin ardından, Pavloyu almaya geldiler. Fakat Pavlos gitmek istemeyip, onu tedavi eden Azizin manastırında kalıp bizlerle birlikte büyük bir istekle manastırın işlerine yardım etmeği yeğledi.
Hepimizin çölde manouthya (bir bitki türü) topladığı bir an Pavloya nasıl böyle bir hastalığa yakalandığını ve nasıl tedavi olduğunu sorduk. Bize olan sevgisinden ve yakınlığından dolayı hiç çekinmeden yaşadıklarını anlatmaya başladı:
Bulunduğum manastırda bana bir hizmet işini verdiler. Kutsal sunağın anahtarlarını aldım, üzerimdeki tüm Allah korkusunu bir tarafa bıraktım, manastırlara, hayır kurumlarına ve kliselere yapılan hayırların aslında yüce Allaha ait olduğunu unutarak manastıra bağışlanan bazı şeyleri çaldım. İşimi bitirdikten sonra Kutsal sunağın anahtarlarını geri verdim ve bazı müntezi arkadaşlarımın teşvikleri ile yemekte fazlaca şarap içtim. Doyduktan ve içtikten sonra uyumaya gittim. Aniden beynimi günahkar düşünceler sardı. Bu günahkar düşünceler onları içime aldığımı görünce daha da çok beynimi sarıp yanımda bir kadınla yattığım fantezisine kapılmamı sağladılar. Bu düşüncelerin beni bu kadar sarması sonucu, üzerime şeytan enerjisinin kara bir bulut gibi geldiğini farkettim. Bundan dolayı da beynim gittikçe daha da karardı ve şeytan tarafından eziyet ve işkence çektirilmeye başladım.
Yanımdaki müntezi arkadaşlar içime işleyen şeytanın günden güne küstahlaştığını gördüklerinde beni bu manastıra getirdiler. Beni Azizin mezarının yanına yerleştirdiler ve ben orda kendime gelmeye başladım. Kendime gelmeye başladıkça yaşlı gözlerimle Azizden, içime giren şeytan enerjilerini yok etmesini ve beni şeytanın hakimiyetinden özgür bırakmasını dinliyordum. Benim tövbe ettiğimi, Allaha şükrettiğimi gördüğünüz gecenin beşinci saatlerinde ben yine inleyerek ağlıyordum. Birden kendimden geçtiğimi algıladım ve Allahın nimetlerinin bol bulunduğu bir yerde olduğumu farkettim. Başımın üzerinde grafiğinde belirttiği siyah bir yün başlık vardı[8] ve bu yün başlığın üzerinde başımı ağırtan müthiş dikenler bulunuyordu. Ağzımdan şu laflar çıktı. Aziz Babacım Efthimie, acı bana ve gelen bu korkunç kamçık tarafından çekeceğim işkencelerden serbest kalmamı sağla. O zaman Aziz parlayan bir ışıkla önümde belirdi. Beyaz saçlara, uzamış sakallara, yuvarlak bir nur yüze ve parlak gözlere sahipti. Üzerinde siyah uzun bir pelerin , elinde de bir tane değnek bulunup bana şöyle dedi: «Niçin beni rahatsız ediyorsun? Ne istiyorsun benden?». Ben korkuyla bana acımasını söylediğimde bana sert bir şekilde cevap verdi: Allahtan hiç bir şeyin saklı kalmayacağını anladın mı? Başına gelenlerden İsanın hizmetlerini küçümsemenin, Manastır içerisinde dikkatsizce davranmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu anladın mı? Manastır içerisindeki şeylerin Allah huzuruna takdim edilen ilk meyvalar kadar kutsal olduğunu anladın mı? Manastıra hayır yapanlar yüce Allah tarafından ödüllendirilirler ve manastıra zarar verenlerde Onun tarafından cezalandırılırlar. Örnek olarak Ananias ve eşi servetlerinin bir kısmını Havarilere verdik diye yalan söyleyerek saklamışlar ve bu yüzden hırsızlar gibi sert cezalandırılıp ölüm fermenlarını hazırlamışlardır. Ve bu örneğe göre Allaha hayır edilen nimetleri kendisine saklayan kimin özürü kabul edilebilir? Eğer bana manastıra ait olan hiç bir şeye el sürmeyeceğine, manastıra haksızlık etmeyeceğine ve kendini günahkar düşüncelerden uzak tutacağına söz verirsen yüce Allah da seni bu sefere mahsus affedecektir. Çünkü Allah yardımseverdir, insanseverdir, hiç bir günahkarın ölmesini istemez ve kendine bu günahkarın geri dönmesini, onun yanında asırlık yaşamı bulmasını ister. Bu kötü olay sana, Allaha emanet edilir gibi emanet edilen diyakozluğa ve içinde bulunan kutsal eşyalara iyi göz kulak olamaman, tamakarlığının sayesinde, sana emanet edilen şeylerden çalman sonucu ortaya çıkmıştır. Kibirliliğinden ve çalım satmayı sevmenden ötürü Allaha ait olan şeyleri etrafa saçıp savurdun. Şevkete olan düşkünlüğünden ruhunu günahkar düşüncelerle bozdun. Allah seni bu yüzden hayrından merhum etti ve sen bundan dolayı bu şeytani fırtınaya yakalanıp, bu korkunç enkaza düştün.
Aziz bana bunları söyledi. Ben de bunların üzerine bir daha manastıra ve Allahın evine hiç bir haksızlıkta bulunmayacağıma söz verdim. O zaman Aziz şeytana karşı öfkelendi. Başımdaki siyah şapkayı tuttu ve şeytanı büyük bir şiddetle üzerimden çekmek için başımdan bu şapkayı çekti. Bu şapka Azizin elinde gözlerinden ateş fışkıran küçük bir Habeşe benziyordu. O an önümde çok derin bir çukur belirdi ve Aziz bu zenciyi o çukurun içine attı. Daha sonra bana döndü ve bana şöyle dedi: Artık iyileştin, bundan sonra günah işleme, bir daha böyle kötü bir olayla karşılaşmaman için kendine dikkat et.
Ben o zaman kendime geldim ve Allaha şükrettim. O andan sonra hiç bir günah yanıma yaklaşmadı.
Bu olayı Pavlodan dinledikten sonra, yüce Allaha şükrettik ve Aziz Efthimiosun bunca yaptığı mucizeye hayran kaldık.
ARAPIN CEZASI ve TEDAVİSİ
Aziz Efthimiosun Manastırına iki köşe uzaklıkta iki büyük çukur bulunuyordu. Bu çukurları geleneklerine göre Amoreliler açmıştı. Aziz Efthimios yaşarken bunların tadilatını yaptırmıştı ve birinin ağız kısmına müntezilere hizmet etsin diye kapı koydurtmuştu. Öbürünü bayağı bir müddet vaftiz olabilmeleri için Araplara sunmuştu. Bu günlerde sudan çok yoksunduk. Manastırın bu çukurunu garantiye aldık. Roma İmparatorluğuna boyun eğen arapların başı Aretas ve Asuados birbirlerini çekemiyorlar ve aralarındaki savaş hiç bitmiyordu. Barbar yandaşlarıda çöllere yayılmışlar ve herkesin bildiği ahlakdışı davranışlarda bulunuyorlardı.
Bir gün, bizim girişte oturduğumuz bir sırada iki kişi, yanlarında bulunan Thalava adında Aziz Efthimiosun vaftiz ettiği Hristiyan bir arap ve şeytanın ruhunu sarmış bir barbarla bize doğru geldiler. Thalavos, bize, develerinin su ihtiyaçlarını manastırda bulunan kuyudan karşılamak için geldiklerini söyledi. Kuyu girişinin kapalı olduklarını gördüklerinde, yanlarındaki barbar daha da barbarlaşarak eline büyük bir taş aldı ve kapıya doğru attı. O an şeytan tarafından çarpıldı ve yerlerde oltayla tutulan balıklar gibi çırpınmaya başladı. Yerlerde çırpınan barbarı görünce neler olduğunu öğrendim ve onlara şöyle dedim: Onu kaldırın ve manastıra getirin ve şunu da iyi bilinki Aziz Efthimios kimsenin manastırına haksızlık etmesine izin vermez.
Olayın nasıl olduğunu Thalabadan öğrenip, hastayı Aziz babamızın mezarının yakınlarına koyduk. Aynı gün, hastanın kendisi Azize dua etmesi ile, Aziz tarafından şeytanın enerjilerinden temizlendi. Ve bir kaç gün sonra hasta kutsal vaftize taleb oldu.
AZİZİN KERAMETLERİ
Biraz öncede bahsettiğimiz Thalavos, Lazario dağında yaşıyordu. Erkek kardeşinin kötü ruhlardan rahatsız edilen bir kızı vardı. Bir gün bu kızı manastıra getirdi. Üç gün bu kızın yanında manastırda dua ederek kaldı. Her gün Azizin mezarlığından çıkan kutsal suyu kızın başına sürüyordu. Üçüncü gün kız çok şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldı ve bu kötü ruhtan tamamen temizlendi. Thalavos çok sevindi ve kızı da alıp yaşadığı yere geri döndü.
Thalovos ile aynı yerde oturan Argov adında bir başka Arabın bir oğlu vardı. Bir gün oğlu, çölde kuzularını otlatıyordu. Orada şeytanın tesiri altına girdi. Yüksek sesle Aziz Efthimiosun ismini söylüyordu ve o zaman yüzü şeytan sayesinde çarpıldı. O zaman onu da manastıra getirdiler ve kerametleri yaratan Aziz babanın mezarı yanına koydular. Bir iki gün içinde şeytanın, çocuğun üzerindeki tesiri kayboldu ve ufaklığın yüzü yavaş yavaş eski haline geri geldi.
Vitaboudossa köyünde yaşayan bir kadın, günün birinde kocasının evinde otururken, öğle saatlerinde şeytan tarafından çarpılıp, yedi ay boyunca sarılık hastalığına yakalanıyor. Kocası bu büyük felakete dayanamayıp, yine üzgün olduğu bir günde Aziz Efthimiosun, yaptığı kerametleri duyup karısını manastıra getirmeye karar veriyor. Kadınların manastıra girmesi yasak olduğundan dolayı, kadın üç gün üç gece manastırın girişinde kalıp, oruç tutup, devamlı dua ediyor. Gece saatleri, Azizin mezarından fışkıran kutsal sudan alıyor ve onun başında yanan hiç sönmeyen kandilin suyunu içiyor. Kendisini bu şekilde şeytandan temizlemeyi başarıyor. Üçüncü günününde Aziz Efthimios beliriyor ve kadına şöyle diyor: «Artık iyileştin!» Evine dön. Kadın o zamandan sonra her yıl manastıra gelip minnettarlığını ve teşekkürlerini Azize ve Allaha takdim ediyor. Kadın çoğu zaman manastırın giriş kapısını öpüp , orada yaşayan babalara teşekkürlerini ve hediyelerini sunuyor.
Manastırda, Galya şehrinden gelme Prokopios adında bir münzevi kardeşimiz yaşıyordu. Kendisininde bize anlatması ile içinde bayağı bir zaman temizlenmemiş bir ruh taşıdığını öğrendik. Bize bu ruhun onu devamlı korkuttuğunu söyledi. Manastıra kabul edilip geldiğinde, Azizin mezarına ibadet ettiğinde, ruhundaki şeytan tam olarak ortaya çıktı ve Prokopiosun tam olarak şeytan tesiri altında kaldığı anlaşıldı. Kendini yerden yere atıyor ve dili bağlandığı için bizlerle konuşamıyordu. Eğer kendini çok zorlarsa Galyaca konuşuyordu. Velhasıl onu da Aziz Efthimios iyileştirip, içindeki günahkar ruhu temizleyip, bağlı dilini çözdü. Prokopios bu güne kadar manastırda yaşıyor ve manastırın içinde basireti, utangaçlığı, sabrı, tüm gücüyle kutsal hacı kaldırması ile ayırt ediliyor.
Bir gün dış kapıda oturuyorduk ve maloaları[9] temizliyorduk ki uzaktan bir yabancının gürültüyle rüzgardan manastıra doğru yerlerde sürüklendiğini gördük. Bağırarak şu sözleri söylüyordu: Niye ben, Allahın kölesi Efthimie? Nereye çekiyorsun beni? Çıkmıyorum. Rüzgar onu böylece manastıra getirdi ve manastırın kapısına bıraktı. Biz de o zaman yerimizden kalktık ve hep beraber kapıcı Vavilia ile birlikte bin bir zorlukla adamı Azizin mezarlığına indirdik. Adam devamlı bağırıyor ve şöyle diyordu: Niçin beni düşmanımın yanına götürüyorsunuz? Niçin beni, benimle savaşanın yanına götürüyorsunuz? Beni bu kadar yakan insana niçin beni sürüklüyorsunuz? Gelmiyorum ben sizinle, kalmıycam ben bunun yanında! Zorla aşağı indirmeyi başardık. Mezarın yanına yatırdık ve adam tüm gece sessiz kaldı. Sabah kalktı, yemek yedi , sakin bir şekilde hoşgörüyle etrafındakilerle sohbet etti. Her türlü şeytan enerjisinden kurtulmuştu. Ona niye buraya geldiğini ve bizlere niçin bağırdığını sorduğumuzda bize şöyle cevap verdi: Ne dediğinizi anlamıyorum, buraya nasıl geldiğimi bile bilmiyorum. Tüm bunları duyunca bu insanlara acıyan yüce Tanrıya şükrettik.
Manastırda Ahtavios adında biz papaz yaşıyordu. Galyaya on iki kilometre uzaklıktaki Bitakaveo kasabasından gelmişti buraya. Manastırda kırkbeş yıl kaldı ve Allahın dediklerini yerine getiren bir işçi gibi onu utandırmadan yaşadı.
Yukarıda bahsettiğimiz kasabada yaşayan, Romanos adında bir erkek kardeşi vardı. Kasaba içerisinden biri şeytan kıskaçlığıyla Romanosa ait olan serveti almak istedi. İstediği şeyi yapamadığı için, içini büyük bir hırs kapladı ve Elefthouroupoli adlı şehirde yaşayan bir büyücüye gidip Romanosu öldürme büyüsü yaptı. Büyücü istediği parayı aldıktan sonra şeytansal büyülerini yapmaya başladı. Romanos tarlasına işçileri ile birlikte gittiği bir gün, kendini iyi hissetmemeye başladı ve o an bayıldı. İşçiler hemen Romanosu eve getirdiler fakat onun hastalığı daha da kötüye gidip vücudunda ödemler oluşturuyordu. Bir kaç gün sonra doktorlar Romanosdan ümit olmadığını ve ölüceğini söylediler. Etrafındaki akrabaları Romanosu kaybedecekleri için ağlıyorlardı. Bir an için gözlerini açtı ve herkese yalnız kalmak istediğini, odadan çıkmalarını söyledi. Akrabaları dışarı çıkınca İsrail Kralı Ezekia gibi duvara dönüp dua etmeye başladı: Güçlerin Allahı, «bana içinden hitap edersen kurtulursun» dediğin sözlerinle beni iyileştir, benim gibi değersiz birini böyle bir felaketten kurtar. Ve devam etti: Aziz babacım Efthimie, acı bana ve beni bu kötü hastalıktan kurtarması için Allaha benim için dua et.
Tüm bu duaları yaptıktan sonra bir an için kendinden geçti ve beyazlar içinde bulunan bir münteziyi gördü. Müntezi ona şöyle dedi: Sana ne yapmamı istiyorsun? O da korkuyla cevap verdi: Siz kimsiniz Despotum? Aldığı cevap şuydu: Ben tüm inancınla şu an çağırdığın Efthimiosum. Korkma. Sadece bana nereden çektiğini göster. Romanos ihtihap toplamış karnını gösterdi. O zaman Aziz birbirine bağlamış ellerini sanki bir kılıç gibi havaya kaldırıp karnının içine soktu. Karnının içinden, üzerinde çizikler bulunan kalaydan yapılmış bir nal çıkardı ve Romanosun önüne koydu. Daha sonra ellerini karnının içinden çıkardı ve çıkardığı gibi açılan karın kapandı. Aziz ona dönüp şöyle dedi: Bu olay senin başına bayağı bir zamandır kliseden uzak kaldığın ve kutsal ayinlerde bulunmadığın için geldi. Bu yüzden şeytan senin üzerinde hakimiyet sağladı. Sana karşıt biri Eleftheroupoli şehrine gidip, bir büyücü tuttu. Bu ikisi senin ruhunun kliseden uzak olmasını fırsat bilip, üzerinde egemenlik kurmayı başardılar. Bak şimdi. Allah sana canını bu seferlik bağışladı. Artık dualarını esirgeme. Bunları söyledikten sonra gözlerden kayboldu.
Romanos kendine geldikten sonra ayağa kalktı ve hastalığını sağlayan tüm iltihapı bastırarak dışarı çıkardı ve bu şekildi sağlığı yerine geldi. Daha sonra akrabalarını içeri çağırdı ve yaşadığı olayı tüm detayları ile birlikte anlattı. Bu büyük gelişmeyi gören akrabaları, Allaha Azizlere verdiği bu yetenekler için şükrettiler.
Daha sonra Romanos akrabaları ile manastıra geldi ve Yüce Babamız Aziz Efthimiosun mezarı başında ibadet getirdi. Kardeşi Ahthaviosa ve yanında bulunan bizlere yaşadıklarını anlattı. Azizin kerametlerini anlattıktan sonra evine döndü. Yaşadığı kasabada, her yıl olay gününü şenliklerle kutladı ve Aziz Efthimiosa ona bağışladığı canı için şükretti.
YEMİNİNİ BOZAN KİRİAKOS
Faron Lavrasına on köşelik bir uzaklıkta Faran adında br köy vardı. Bana göre Lavrada o köyden almıştı adını. Bu köyde Kiriakos isimli biri yaşıyordu, koyunları vardı ve çölde koyunlarını otlatıyordu. Koyunları ile birlikte köyün içerisindeki yoksul bir komşusunun da on tane koyununu otlatmaya götürmüştü. Biraz zaman geçtikten sonra, köylü para sıkıntısına girmiş ve koyunlarını satmak istemişti. Kiriakos on koyun yerine ona, sekiz koyun verdi. Komşu koyunlarının on tane olduğunu söyledikçe Kiriakos sekiz diyerek direniyordu. Aralarında çıkan tartışmayı yatıştırmak için yanlarına bir iki kişi geldi. Bu anlaşmazlığın çözülmesi ve gerçeklerin ortaya çıkması için yemin etmelerini önerdiler. Kiriakos yemin etmeyi kabul etti ve komşuda bu yeminin Aziz Efthimiosun mezarlığında yapılmasını istedi. Gün koydular ve manastıra doğru yola çıktılar. Kudüsten Erihya giden yola geldiklerinde, Manastır görüldüğünde ele verileceğini anlayan Kiriakos komşuya şöyle dedi: Gel kardeşim köyümüze geri dönelim. Buraya geldiğimizden beri kimin haklı olduğunu anladım. Komşu nuh deyip peygamber demiyor, geri dönmeyi kabul etmiyordu. Manastıra vardıklarında acınacak Kiriakos, Azizin mezarı üzerinde yemini yapıp manastırdan hiç bir şey olmadan çıktı. Allahın unutacağını sandı. Gerçekte kendi Allahı unuttu ve akılsızca «Allahın olmadığını düşündü». Bir gün geçtikten sonra, ikinci gece saat on ikide evinde yatıyordu. Uyumuyordu, çünkü ruhunu günahkar düşünceler kaplamıştı. Birden evinin kapısının açıldığını ve içeri yaşlı bir müntezinin girdiğini gördü. Işıltısı tüm evi sarmıştı. Yanında beş tane genç müntezi vardı. Elinde bir değnek tutuyordu. Korkunç bir bakışla Kiriakosa baktı ve sert bir sesle şöyle dedi. Söyle bakalım ümitsiz insan, Efthimio manastırına ne yapmaya gittin? Hiç bir mazeret bulamadığı için ağzını kapadı ve diğer genç müntezilere dönüp: Kaldırın şunu yukarı dedi. Onlarda Kiriakosu hemen tutup kaldırdılar ve elleriyle bacaklarını gerdiler. Daha sonra Aziz değneğini beşinci münteziye verip şöyle dedi: Vur bu adama ve vururken şöyle seslen: Yalan yemin etme. Başkaların şeylerini alma de. Tahammüllü Allahı küçümseme.
Yeterli derece vurduktan ve işkence çektikten sonra, Aziz vuran gence dönüp şöyle dedi: Bu kadar yeterli. O zaman Kiriakosu saçlarından tutup ona şunu sordu : İçinde hiçbir inanç olmayan sen şimdi Allahın olduğunu ve herkese hakettiğini verdiğini öğrendin mi? Dikkatini ver ki bu gece senin canını almak istiyoruz. Fakir komşundan eksik ettiğin şeyler kime ait? Allahın sabrı ve hatırlama gücü ile dalga geçtin ve onun örkesini define toplar gibi topladın. Senin yaşayacağın şeyler, başkalarına ait olan şeyleri alanlara, yalan yere yemin edenlere ve yalan söyleyenlere örnek olsun.
Bunları söyledikten sonra evden ayrıldılar. Kiriakos çok korktu ve avazı çıktığı kadar bağırarak şöyle dedi: Allah adına bana yardım edin. Tüm komşular etrafına toplandılar. Neler olduğunu ağzından dinlediler. Vurulmaktan mosmor olan kasırgalarını gördüler ve çok korktular. O zaman bu zavallı kendisini, birinin manastıra götürmesini istedi. O bölgenin Azizine karşı çok günah işlediğini itiraf etti. Kiriakosu bir yük hayvanın üzerine yüklediler ve iki çuval saman arasında manastıra götürdüler. Manastıra geldiğinde başından geçenleri bizlere de anlattı ve bizlerede yaralarını gösterdi. Manastırın babaları yaraları görünce korkuya kapıldılar ve daha sonra ellerinden geldikçe Azizin mezarında kimsenin yemin etmesine izin vermediler.
Onlar manastırda bir gün kaldılar. Daha sonra mezarda uyuyamadıkları için döndüler. Kiriakonun karnı çözülmüştü ve her tarafından kan akıyordu. Ölüme yakın olduğu besbelliydi. Ertesi gün öldü ve o bölgedeki herkese örnek oldu.
GÜMÜŞ KONİ (HONİ)
O günlerde manastırı ziyarete bir yabancı geldi. Dostça karşılandı ve en iyi koşularda misafir edildi. Bir gece mucizeler yaratan Azizin mezarına gidip, orada bulunan gümüş koniyi söktü. Aynı gece koniyi alıp manastırın atlarıyla oradan uzaklaştı. Aziz tarafında tedavi edilen Prokopios o gece diyakozluğun nöbetindeydi. Ertesi gün dış kapıyı açmaya çıktığında orada koninin hırsızının Manastıra mıhlanmış ve bir bakıma oraya asılmış olduğunu gördü. Bunun sebebini öğrenen Prokopios onu içeri getirdi. O da bize hırsızlığının ardından otuz millik bir yolu yürüdükten sonra nasıl işkence çektiğini ve manastırdan daha fazla uzaklaşamadığını bizlere anlattı. Bizde Aziz babamızın gücüne hayran kaldıktan sonra koniyi alıp yerine koyduk ve bu zavallıya ne ihtiyacı varsa verdik ve serbest bıraktık.
BU KİTAP NASIL YAZILDI
Aziz babamızın azizliğine ait gözlerimle gördüğüm, yaşadığım ve duyduğum birçok şeyin arasından, yaptığı kerametlerinden, mezarının kutsallığından, bu kitabı okuyup Azizin kutsallığını öğrenen sizler için kısa bir derleme yaptım. Yaşamı süresince bu dünyadaki ışığının, kerametinin haricinde vefatı sonrasındaki yaptığı şeylerlede azizliğini bizlere gösterdi. Çünkü Aziz kerametlerini sadece yaşarken yanındakilere, ona gelenlere yapmakla kalmamış, vefatından sonrada Aziz Meleklerin arasında yaşadığını göstermişti. Büyük ve hayran kalınacak yeteneklerini vefatından çok zaman geçmesine rağmen bizlere günümüzdede sunuyor. Uzağımıza gitmedi. Daha da büyük yardımları ile bizlerin yanında bulunup her daim bizlere özen göstermekte.
Bende onun kerametlerinden ruhsal ve bedensel olarak nasibini almış değersiz bir kulu olarak, mezarının yaptığı hayırlara hayran kalarak şunları düşündüm. Acaba Aziz Efthimios yaşadığı hayatta neler yaptı da Allah tarafından bu kadar nasiblendirildi? Bu düşünceden yola çıkarak Aziz Efthimiosun bedensel yaşamını öğrenmek ve ruhsal başarılarını dinlemek beynime ve kalbime büyük bir istek olarak saplandı. Bu yüzden de çölde yaşayan en yaşlı babalara gidip, onların Aziz hakkında duyduklarını, adı çok duyulmuş Aziz Savvanın modern takipçilerinin ve yandaşlarının Aziz Efthimios hakkında anlatıklarını dinlemeye büyük bir dikkatle odaklandım. Hepsinden ayrı ayrı şeyler öğrenip, her öğrendiğim şeyi not almaya, sadece Aziz Efthimiosun yaptıkları ve yaşadıkları şeylerle kalmayıp Aziz Savvanın davranışlarını ve ruhsal başarılarını da öğrenmeye başladım.
Biraz zaman geçtikten ve İstanbulda Beşinci Evrensel Sinodunun toplandığı zaman Oriğenisin ve Nestorionun fikirlerinin parçalandığı zaman, Yeni Lavrada yaşayan oriğenistçler klise toplumundan dışlandılar ve bu yüzden de Lavradan kovuldular. O zaman bu yeni Lavraya, Aziz merhum Savvanın Manastırında yaşayan ve çevre manastırlarda yaşayan ortodoks babalar yerleştiler. O zaman bende mükemmel babacım Ioannisin tasvibi ve yardımı ile Yeni Lavraya kalmaya gittim. Yanımda Aziz Efthimios ve Aziz Savvas hakkında aldığım notlarda vardı. O zaman Senin yüceliğinin sayesinde gerekli olan başlıkları seçip ve gerekli olan cümleleri kurabildim .
Yeni Lavrada sakin bir yaşam sürdürerek yaklaşık iki yıl kadar kaldım. Bu süreçte notlarımı çalışmaktan ve bu kağıtlarımla ilgilenmekten vazgeçmedim. Fakat kitabı yazmak için başını getiremiyordum. Çünkü ilk olarak yazı yazma yeteneğine sahip değildim. İkincisi ise dünya bilgeliklerini, yeterli eğitimi almadım. Üçüncüsü ise İncili tanımıyordum ve İncil hakkında konuşmakta çok deneyimsizdim. Ama mükemmeller yaratan Yarab, herkese yeterli bir dil veren, yetmeğene ihtiyacını karşılayabilecek kadar veren, zorlukları kolaylaştıran, dilsizleri konuşturan yüce Allah, benide Aziz dulları Efthimios ve Savvas ile ziyaret etti.
Kitab başlamak için gerekli cümleleri bulamadığım çok zor bir anımdaydım. Kağıtlarımı terk etmeyi düşünüyordum. Fakat Allaha dua etmekten ve yalvarmaktan usanmadım. Bir gün yine her zamanki yerimde oturuken ve kağıtlarımı elimde tutarken sabah sekiz civarları uykuya daldım. Uyku sırasında Aziz babalarım Efthimios ve Savvas kutsal görünümleri ile önümde belirdiler. O an Aziz Savvanın Aziz Efthimios’a şöyle dediğini duydum:
Bak Kirillos’un elinde senin kağıtların var. Çok çaba sarf ediyor. Bunları toplamak için bu kadar yorulmasına rağmen yazısına başlayamıyor. O zaman yüce Efthimios karşılık verdi: Allahtan başlaması için gerekli nasibi almazsa ve bizlerden uygun cümleleri kabul etmezse nasıl başlasın yazmaya? Aziz Savvas cevap verdi: Yüce babacım hadi sen ver bu nasibi. Yüce Efthimios razı geldi. Göğsünden kaymaktaşını çıkarttı ve bu taşın üstünde ustura, yani mili[10] bulunuyordu. Miliyi aldı ve kaymaktaşına üç kere buladı. Miliyi ağzımın içine yağ gibi sürdü ve tadi baldan da tatlıydı, grafiğinde yazdığı gibi «Allahım sözlerinin tadını gırtlağımda baldan da tatlı hissediyorum». Ağzımdaki o tattan uyandım ve uyandığımda o ruhsal mis gibi koku burnumda, o nefis tat ağzımdaydı. Hemen bu yazının önsözünü yazmaya başladım. Bana verdikleri bu nasible, sözümü tutup ikinci kitabımı, Aziz Savvanın İsa yolunda kat ettiği hayatını yazmak için de sabırsızlanıyorum. İkisinden de bana verdikleri bu nasible günahlarımı affetmelerini, Allahtan benim gibi günahkar bir kula acımasını ve İsa yolunda yürüyeceğim zaman merhameti bulmamı istesinler. Asırlar boyu Şükür, Yüce Babamıza ve Kutsal Ruha aittir.
AMİN.
[1] Hayatının aslını St Yüzyılında Aziz Efthimio’sun manastırında yaşamış, müntezi Kirillo Skithopoliti tarafından yazılmış, Skithopoli’nin Beela manastırının başkeşişi Abbas Georgios’a gönderilmiştir. Baskısı Eduard Schwart tarafından 1939 yılında Laypzig’de olmuştur.
[2] Moloha cinsi kökleri yenen bir bitki türü.
[3] Lavra bir çok inziva hücresinin bulunduğu ama komün yaşamının etkisinin çok olmadığı bir manastır tipidir.
[4] Kökleri yenilen bir bitki türü.
[5] Leonta A¨nın karısının kardeşi. Zinon ikisinde damatı oluyordu.
[6] Theodosio yandaşları.
[7] Krit. 15,19
[8] Galiba İsanın askerler tarafından başına konulan taçtan bahsediyor.
[9] Bir bitki türü.
[10] Bir ameliyat aleti.