Kökleri
Bizans'a kadar uzanan ve Hıristiyan inanç ve
töresine uygun kutsal kişi ve olayların konu
edildigi tasvirlere "ikona" diyoruz. Başlangıçta
belki bu denli sanatkârane olmayan ikonalar, gelenek
güçlenip diğer toplumlara da yayıldıkça, hem bir
sanat dalı olmuş, hem de dinsel kültürün değişmez
bir unsuru haline gelmiştir. İkona sözcüğü Türkçe'de
''ikon'' olarak da kullanılır. Terim olarak ''tasvir''
diye tercüme edilebilir.
Bizans resim
sanatı mozaiklerde, freskolarda ve yazmalarda ince
ve ustalıklı bir tarzı, kendine göre bir kimliği
yansıtır. Özellikle Ravenna'da Sant'Apollinare Nuovo
(526), Sant'Apollinare in Classe (549), Santa Vitale
(547) ve Selanik Ayios Yeoryios Kilisesi'ni süsleyen
mozaikleri Bizans resim sanatının öncüleri olarak
değerlendirebiliriz.
7. ve 8.
yy'larda etkisini sürdüren ikonoklast (tasvir
kırıcı) döneminin ardından Bizanslı sanatçılar
yapılarını yepyeni bir anlaşıyla bezemişlerdir.
İstanbul Ayasofya, Kiev Ayasofya, Sakız Nea-Moni,
Atina Dafni, Romanya Hosios Lucas kiliseleri ve
İstanbul Büyük Saray mozaikleri renk uyumu,
zenginlik, insan figürlerinin anatomik yapısı ile bu
anlaşıyın en çarpıcı örnekleridir. Öte yandan Bizans
resim sanatı, kimi günümüze kalabilen ikonalar
üzerinde faklı, deyim yerindeyse "şahsına münhasır"
bir özellikler bütünü taşır.
Bu değerli
mirasa, sanat eseri olma kimliği ancak yakın
zamanlarda atfedilmiştir. Bizans resim sanatını
yansıtan eserler doğrudan duvarlara, ahşap, fildişi
veya maden üzerine yapılmıştır. Bunlar son yıllarda
özel kişilerden toplanmış ve sergilenmelerine çok
yakın tarihlerde başlanmıştır. Türk müzelerindeki
ikonaları konu alan yayınlar da diğer ülkelere göre
yeni sayılır. Oysa ilginç birer sanat eseri olan
ikonaların Ortodoks kiliselerinde ve cemaat
kültürlerinde epey önemli yeri vardır.
Protestan mezhebinin resim ve
heykeli kabul etmemesinden ötürü o kiliselerde
ikonalar yer bulamamıştır. Katolik kiliselerinde
heykel ve kabartma varsa da, ikona yine
önemsenmemiştir.
Sözcüğün
kökenine baktığımızda, "ikona", etimolojik olarak
Grekçe ''eiko'' fiilinden kaynaklandığını
düşünebiliriz. Grekçe ''eiko'' benzemek, benzetmek
anlamına geliyor. Tevrat'taki ''tselem'' sözcüğü
temsil edilmek istenenle aynı değerde olma
anlamındadır. Ortodoks Doğu Hıristiyanları ikonaları
ibadet amacıyla yapmışlar, ayrıca kutsal bir nesne
olarak kabul etmişlerdir. Hıristiyanlıkta kutsal
sayılan kişileri ve dinsel menkıbelerde, kitaplarda
anlatılan önemli olayları ikonalarda
resmetmişlerdir.
İkonalarda İsa,
Meryem, İoannes (Yahya Peygamber), Hıristiyan
azizleri ve kutsal kitaplarda yer alan bazı dini
olaylar resmedilmiştir. İkonalar üzerindeki
görünümler Bizans ikonografyasından yararlanarak
çözümlenmektedir. Buna göre Meryem, Meryem ve çocuk
İsa, yetişkin İsa, çarmıhta İsa, İsa'nın vaftizi,
Meryem ve Yahya, Yahya, Meryem'in ölümü, İsa'nın
dirilişi, İsa'nın görünümünün degişmesi, İsa'nın
Lazoros'u diriltmesi, kutsal ruhun havariler üzerine
inişi, İbrahim sofrasında üç melek, Meryem'in ölümü,
canavarı öldüren Aziz Yeoryios, doktor azizler, Aziz
Nikola, Aziz Haramlambos, üç aziz sıklıkla
resmedilen ve sevilen tasvirlerdir. Bizans ve daha
sonra yapılan Grek ikonaları Grekçe; Rus ikonaları
Rusça; Bulgar, Slovak, Sırp ve Gürcü dillerinde
ayrıca Hıristiyan Arapların ikonaları da Arapça
yazılarla desteklenir, tasvirin hikayesi sözcüklerle
sabitlenirdi. İmparatorların yaptırdığı ikonalarda
ise ender de olsa altın, gümüş gibi değerli
madenlere, minelere de yer verildiği görülürdü.
Zaman içinde
ikona kültürü genişleyince, bu iş için atölyeler
kuruldu. Büyük atölyelerde ikonalar birkaç ressamın
ortaklaşa çalışmasıyla yapılırdı. Sanatçılardan biri
ikonaların olay veya kahraman çizimini yapar, diğeri
renklendirir, bir başkası da örneğin üzerini altın
yaldızla kaplardı. Bizans döneminden günümüze ulaşan
bazı yazılı metinler bu eserlerin rasgele
yapılmadıklarını, bir kurallar manzumesine bağlı
olarak üretildiklerini anlatmaktadır. Örneğin
Stnaksanton isimli bir kitapta azizlerin yaşamından
söz edilmiş ve onların şekillerine, kıyafetlerine
değinilmiştir. Eski metinlerden yararlanılarak bir
keşişin yazmış olduğu Aynoroz Resim Rehberi'nde İsa,
Meryem, Yahya başta olmak üzere azizlerin duruşları,
yüz ifadeleri, saç ve sakal biçimleri ile
elbiselerindeki en küçük ayrıntılara kadar söz
edilmiştir. İkona ressamları resimlerini ve
çizimlerini bunlara uygun biçimde yapma
zorunluluğundaydılar. Ayrıca daha önceden yapılmış
ikonalardan yararlanırlar, ama kendi üsluplarını da
yapıta katarlardı.
Bir ikona
üretim ekibi, çalışmalarının başlangıcında secde
eder, Tanrı'dan af, günahlarından arındırılmaları
dilenirdi. İkona bitince, Tanrı'ya ithaf olunmak
üzere başrahibe sunulurdu. Başrahip ressamı sınar,
ikonanın resmi kurallara uyup uymadığına bakar,
uygun görürse de Tanrı'ya ithaf ederdi. Artık bu
işlemler tamalanınca da ikona kutsal özelliğini
kazanırdı. Yine evlerde kullanılmak üzere özel
ısmarlama ile yapılan ikonaların kutsal mahiyet
kazanabilmesi için en az 40 gün bir kilisede
bulundurulması şarttı.
İkona
Bizanslıların yarattığı bir tarzdı. İstanbul'dan
Batı'ya ve Doğu'ya yayılmıştır. İkona yapımı çok
hızlı bir gelişim göstermiş, bunun kaçınılmaz sonucu
olarak da, Bizans resim sanatı Hıristiyan resminin
öncülüğünü yapmıştır. Bizans İmparatorluğu'nun
kuruluşundan İstanbul'un fethine kadar geçen süre
içerisinde İstanbul ikona yapımının merkezi
olmuştur. Sonra da yerini Aynoroz keşişlerinin
yapmış olduklarına bırakmıştır.
8. yy Bizans
ikonalarında boyalarda su, ağaç zamkı ve yumurta
sarısının izleri görülmüş, sonra da yumurta sarısı
yerini zeytinyağına bırakmıştır. 13-14. yy
ikonalarında incelik, sanatkârane işçilik,
geleneklere bağlılık tartışmasız bir biçimde kendini
göstermektedir. Ancak İstanbul ve Selanik dışındaki
ikona yapım merkezlerinde üretilen daha düşük
düzeydeki örneklerde, kimi zaman "kaba" bir üslupla
da karşılaşılmaktadır.
İstanbul'un fethinden sonra Bizans üslubunda
ikonalar Balkanlar'da, Yunanistan'da ve Girit'te
yapılmaya başlanmıştır. Kuşkusuz, bunda ikona
ressamlarının İstanbul'u terk etmelerinin büyük payı
olmuştur. Girit'teki ikona yapım merkezi Batı
resmiyle Bizans resmini birleştirerek yepyeni bir
üsluba yönelmiştir. Bu yeni üslupta, yüzler
yumuşatılmış, anatomiye sadık kalınmış, fonda mimari
görünümlere yer verilmiştir. Girit ekolü bununla da
kalmayarak, Yunanistan'ın çeşitli yerlerinde yapılan
ikonaları da etkilemiştir.
Türkiye'deki en
zengin ikona koleksiyonu Ayasofya Müzesi'nde
bulunmaktadır. Ayasofya Müzesi'ndeki ikonalann
yanısıra başta İstanbul Rum Patrikhanesi olmak üzere
Samatya Ayios Paraskevi, Samatya Ayios Nikolaos,
Beyoğlu Trias, Arnavutköy Taksiarhis, Yedikule Ayios
Yeoryios, Etiler Rum Ayazması, Silivrikapı Meryem
Kilisesi ile bağımsız Türk-Ortodoks Kiliseleri
Patrikhanesi'nde de ikonalar bulunmaktadır. Bunların
yanı sıra özel kişilerde, antika dükkanlarında,
müzayedelerde ikonalara rastlanmaktadır .