Bu kutsal
ikona, Aziz Şamlı Yuhanna’nın hayatı ile ilişkilidir. Bu ikonanın
tarihi sekizinci yüzyıla dayanır. O zamanın kralı Lavon, kutsal
ikonalara karşı savaş açıp ikonaların kilise duvarlarından
indirilmesi için emir vermişti.
Şam’da
yaşayan Aziz Yuhanna bu şiddetli emri duydu ve o zamanlarda Şam’da
hazine veziriydi ve adı Serjun’un oğlu Mansur’du. Kutsal ikonalara
karşı çıkan her insana, kafir adını vererek onlara şahsi yazılar
gönderdi. Bu haberi, ikonalardan nefret eden kral duyunca, Aziz
Yuhanna’dan intikam almak için dolandırıcılık ve hilelere başvurdu
ve birkaç kaligraficiyi (yazı taklitçileri) yanına çağırarak, sözde
Aziz Yuhanna’nın dilinden başka bir krala “Eğer Şam’ın halifesini
yenmek istiyorsan sana yardım edebilirim” diye bir mektup yazdı ve
bu mektubu Şam’ın halifesine gönderdi. Şam halifesi bu mektubu
alınca, Aziz Yuhanna’nın ona ihanet ettiğini sanıp onu yanına
çağırdı ve ey Serjun oğlu Mansur, bu yazıyı ve bunu yazanı tanıyor
musun? Dedi. Aziz Yuhanna şu cevabı verdi: ey kralım, bu yazı sanki
benim yazıma benziyor ama benim yazım değil ve bu sözler bana ait
değil ve şuana kadar böyle bir yazıyı okumadım dedi. Halife ona
inanmayıp azizin sağ elinin kesilmesini emretti. Azizin eli kesilip,
herkese ibret olsun diye Şam şehrinin ortasında asıldı. Akşamüzeri
Aziz Yuhanna krala haber göndererek ona kesilmiş olan elini geri
vermesini talep etti ve kral azizin isteğini yerine getirip ona
kesilmiş elini geri verdi. Aziz kesilmiş olan elini alarak bu
ikonanın bulunduğu odaya ( dua ettiği oda ) girdi ve kesilmiş olan
elini ikonanın üzerine koyup orada saatlerce dua etti. Meryem
Ana’ya, ona karşı yapılan iftiraları açığa çıkarması için de
saatlerce yalvardı ve olduğu yerde uyudu. Meryem Ana, azize
rüyasında görünüp ona, “Kalk, bundan sonra beni övmek için
kullanacağın elin şifa buldu” dedi. Azizin elini ikonanın üzerinden
alıp kesilmiş olduğu yere yapıştırdı ve azizin eli eski haline
döndü. Aziz uykudan uyanınca elinin iyileştiğini gördü, Tanrı’ya ve
Meryem Ana’ya saatlerce şükür duaları etti. Herkese şahadet olsun
diye elinin kesildiği yer sanki kırmızı ip ile dikilmiş gibi izi
kaldı. Aziz, bu mucizeden sonra Meryem Ana’ya, “Dünya seninle
sevinir ey nimetle dolan” adlı ilahiyi yazdı. Bu mucize Şam’ın her
yerinde duyuldu. Yalancı muhbirler halifenin yanına gelerek
Yuhanna’nın elinin kesilmediğini, Yuhanna’nın bir köleye para
verdiğini ve onun yerine kölenin elinin kesildiğini iddia ettiler.
Halife azizi yanına çağırıp doğruyu öğrenmek istedi. Aziz, halifeye
kesilmiş olan elinin izini gösterdi, halife duruma şaşırıp ona,
kolunu bu şekilde düzgün ve kusursuz bir şekilde yerleştiren
doktorun adını söylemesini emretti. Aziz halifeye gerçekleşen
mucizeyi anlattıktan sonra, halife ondan özür dileyip onu tekrar
eski vazifesine ( hazine veziri ) atadı. Ama aziz dünyasal şeyleri
terk edip artık sadece Tanrı için yaşamak istiyordu ve halifeden onu
bu vazifeden muaf tutmasını istedi ve halife üzülerek azizin bu
isteğini yerine getirdi. Aziz evine gidip bütün mal varlığını sattı
ve parasını fakirlere dağıttı. Aziz Yuhanna Filistin’de bulunan Aziz
Sava Manastırı’nda rahip olarak yaşadı. Manastıra geldiğinde yanında
sadece bu kutsal ikonayı getirdi. Aziz Yuhanna kutsal ikonada
bulunan Meryem Ana’nın üçüncü eline nezaketen ve hatırası kalsın
diye gümüş kol taktırdı. Bu kutsal ikona sekizinci yüzyılın
ortalarından on üçüncü yüzyıla kadar Aziz Sava Manastırı’nda kaldı.
On üçüncü yüzyılda Sırbistan’nın Patriği Aziz Sava’nın Manastırı’nı
ziyaret ettiğinde manastırın başrahibi kutsal ikonayı ona hediye
olarak takdim etti. Patrik ikonayı beraberinde Sırbistan’a götürdü.
Sırbistan, düşmanlar tarafından işgal edildiği tarihte, manastırda
yaşayan Ortodoks rahipler ikonayı bir eşeğe bağlayıp ormanda kendi
haline bıraktılar çünkü Tanrı’nın bu kutsal ikonayla ilgileneceğine
iman ediyorlardı ve nitekim iman ettikleri gibi oldu çünkü eşek
Yunanistan’da bulunan Kutsal Dağ’ın HİLANDER ( aslanın ağzı ) adlı
manastırının önünde durdu. Meryem Ana’dan gelen bu hediyeyi,
manastırın rahipleri sevinçle karşıladılar ve ikonayı manastırın
kilisesine yerleştirdiler. On yedinci yüzyılın başlarında manastırın
başrahibi vefat etti ve ruhbanlar yeni bir başrahip seçmeleri için
bir araya geldiler ama ne yazık ki kimin başrahip seçileceği
konusunda anlaşamadılar ve aralarında muhalefet oldu. Günün birinde
seher ayini esnasında kutsal ikonayı başrahibin oturduğu kürsüde
asılı olarak görürler ama kilise görevlilerinden birinin ikonayı
oraya astığını sandılar ve ikonayı daha önce asılmış olduğu yere
astılar. Ama bu olay defalarca tekrarlandı ve Meryem Ana manastırın
bir rahibine görünüp ona: “Bu günden itibaren bu manastırın
başrahibi ben olacağım öyle ki aranızda bir anlaşmazlık olmasın”
dedi. O günden itibaren kutsal ikona başrahibin oturduğu kürsüde
asılı kalmıştır ve o manastırın şu ana kadar Meryem Ana’dan başka
bir başrahibi seçilmemiştir.