İkonaklazm veya ikona kırıcılık, dinsel resimlerin ve diğer kutsal imge veya anıtların genelde dinsel veya politik sebeplerle tahrip edilmesi anlamına gelir. Hristiyan çevrelerde ikonaklazm on emrin ikincisinin, yani oyma imgeleri yapmayı ve onlara tapmayı yasaklayan emrin, harfiyen yorumlanmasından kaynaklanmıştır. Bu hareket, on emrin bariz bir biçimde yanlış yorumlanmasına dayalıdır; çünkü Mısır'dan Çıkış kitabını okumayı sürdüren bir kişi orada tanıklık çadırını yapması için Musa'ya verilen Tanrısal emirle de karşılaşacaktır. Tanıklık çadırı ise görünmez Tanrı'nın görünür bir imgesiydi.
İkonalara düşman olup onları tahrip eden kişilere ikonaklast denmektedir ve bu terim zamanla, kurulu dogmaları ve gelenekleri yıkan ya da küçümseyen kişileri de tanımlar hale gelmiştir. İkona seven kişilere de ikonodül (ikonalara hizmet edenler) denmektedir.
İkonaklazm farklı dine mensup kişiler tarafından da gerçekleştirilebilir; ancak büyük çoğunlukla bir inançtaki farklı grupların ayrışmaya dayalı tartışmalarından kaynaklanmaktadır.I. İkona Kırıcılar Dönemi: 730-787
717-741 yılları arasında hüküm sürmüş olan İmparator III. Leo (Isaurian) İsus, Meryem ve azizlere ait ikonaların kullanımını yasaklamış ve 730 yılında tüm bu dinsel tasvirlerin yok edilmesini emretmiştir. İkonaklast tartışması, İslam Halifeliğinin sınırları içinde yaşayan pek çok Hristiyan dahil, Bizans İmparatorluğu dışında bulunan inanlıların, imparatorun dinsel argümanlarını benimsememesi sonucunda alevlenmiştir. İmparatorun emrine muhalefet eden grubun önde gelen isimlerinden biri Şam'lı Aziz Yuhanna olmuştur. İronik bir biçimde, o zamanlar İslam egemenliğinde yaşayan Hristiyanlar, ikonaları savunan yazılar kaleme alma konusunda Bizans'ta yaşayanlardan daha fazla özgürlüğe sahiptiler. Şam'lı Eren Yuhanna'nın bu konudaki öğretisi, tapmak ve saygı göstermek kavramları arasındaki ayrıma ve bu kavramların açıklanmasına odaklanmıştı; yani Hristiyanlar ikona aracılığıyla tasvir edilen Tanrı'ya tapıyorlar ve ikonaya da prototipin bir tasviri olduğu için saygı gösteriyorlardı. İkonaları savunurken Şam'lı Yuhanna "Yaratıcı'yı bırakıp da yaradılışa tapmam" diye yazmıştı.
İmparator Leo, ikona karşıtı uygulamaları yürürlüğe koyarken ün sahibi olmasından ve askerî başarılarından yararlandı. 717-718 yıllarında Konstantinopolis'i bir Arap kuşatmasından kurtaran ve imparatorluğun varlığını savaş gücü ile devam ettiren bir kişi olarak tanınmıştı.
III. Leo'nun oğlu V. Konstantin (741-775) bir keresinde ikona yanlısı propaganda yapan bir general ile mücadele etmek zorunda kaldı; ancak bu tehdide karşı kazandığı askerî başarı onun konumunu daha da güçlendirdi.
I. İkona kırıcılar dönemi, V. Konstantin'in oğlu IV. Leo ölüp onun dul eşi İmparatoriçe İrene yönetimin başına geçtiği zaman sona erdi. İkona yanlısı biri olan İrene, 787'de İkinci İznik Konsülü'nü başlattı ve bu Konsül'de ikonalara saygı gösterilmesi onaylanırken onlara tapılması kesin bir dille yasaklandı. İkonalara saygı gösterme gerekçelerinden biri Tanrı Sözünün vücut bulmuş olmasıydı. Oğul Tanrı (Yeshua Mesih) insan bedeni alıp fiziksel bir görünüme sahip olduğundan, Oğul'u ve azizleri tasvir etmek için somut nesneler kullanmak artık mümkündü. İkonalara gösterilen saygı, İmparatoriçe Irene'nin halefi I. Nicephorus (802-811) ve ondan sonraki iki kısa hükümdarlık süresince devam etti.II. İkona Kırıcılar Dönemi: 813-843
İmparator V. Leo 813 senesinde ikinci ikona kırıcılar dönemini başlattı; ancak bu seferki uygulama ilki kadar etkili ve baskıcı olmadığından daha az insan şehit edildi ve daha az ikona tahrip edildi. Leo'dan sonra tahta II. Michael, ondan sonra da oğlu Theophilos geçti. Theophilos ölünce, ikona yanlısı eşi Theodora'yı küçük varisi III. Michael için vekil bıraktı. Tıpkı kendisinden 50 yıl önce Irene'nin yaptığı gibi, Theodora da ikona yanlılarını harekete geçirdi ve 843 senesinde ikonaların Ortodoks ibadete dönmelerini sağladı. O günden bu zamana kadar, büyük oruç devresinin ilk pazar günü, Ortodoksluğun zaferinin pazarı olarak kutlanmaktadır.İlahi: Sana, ey Tanrı-doğuran, yenilmez koruyucu, tehlikeden kurtulmuş olan ben, Senin şehrin, zafer kutlamasını bir sunu olarak adıyorum. Karşı koyulmaz gücünle beni tüm sıkıntılardan güvende kıl, öyle ki Sana şöyle diyebileyim: "Sevin, ey kocasız gelin!"
Kutsal Ayinde Okumalar
Elçisel Mektup: İbraniler 11:24-26, 32-12:2
Musa büyüyünce, Firavun'un kızının oğlu olarak tanınmayı imanı sayesinde reddetti. Bir süre için günahın sefasını sürmektense, Tanrı'nın halkıyla birlikte kötü muamele görmeyi yeğledi. Mesih uğruna aşağılanmayı, Mısır'ın hazinelerinden daha büyük bir zenginlik saydı. Çünkü alacağı ödülü düşünüyordu. Daha ne diyeyim? Gidyon, Barak, Şimşon, Yeftah, Davut, Samuel ve peygamberlerle ilgili olanları anlatsam, zaman yetmeyecek. İman sayesinde onlar ülkeler fethettiler, adaleti sağladılar, vaatedilenlere kavuştular, aslanların ağızlarını kapadılar. Şiddetli ateşi söndürdüler, kılıcın ağzından kaçıp kurtuldular. Güçsüzlükten kuvvet aldılar, savaşta güçlendiler, yabancı orduları bozguna uğrattılar. Kadınlar, ölümden dirilen ölülerini geri aldılar. Salıverilmeyi reddeden başkaları ise dirilip daha iyi bir yaşama kavuşmak umuduyla işkencelere katlandılar. Daha başkaları alaya alınıp kamçılandılar, hatta zincire vurulup hapsedildiler. Taşlandılar, testere ile biçildiler, kılıçtan geçirilip öldürüldüler. Koyun postu ve keçi derileri içinde dolaştılar, yoksulluk çektiler, sıkıntılara uğradılar, kötü muamele gördüler. Dünya onlara layık değildi. Çöllerde, dağlarda, mağaralarda, yeraltı oyuklarında dolanıp durdular. Onların hepsi imanları sayesinde Tanrı'nın beğenisini kazandıkları halde, hiçbiri vaat edilene kavuşmadı. Bizden ayrı olarak yetkinliğe ermesinler diye, Tanrı bizim için daha iyi bir şey hazırlamıştır. İşte bizi çevreleyen bu denli büyük bir tanıklar kalabalığı olduğuna göre, biz de her yükü ve bizi kolayca kuşatan günahı üzerimizden sıyırıp atarak önümüze konan yarışı sabırla koşalım. Gözümüzü, imanımızın öncüsü ve tamamlayıcısı İsa'ya dikelim. O, kendisini bekleyen sevinç uğruna utancı hiçe sayıp çarmıhta ölüme katlandı ve Tanrı'nın tahtının sağında oturdu.
İncil: Yuhanna 1:43-51
Ertesi gün İsa, Celile'ye gitmeye karar verdi. Filipus'u bulup ona, «Ardımdan gel» dedi. Filipus da Andreya ile Petrus'un kenti olan Beytsayda'dandı. Filipus, Natanyel'i bularak ona, «Musa'nın Kutsal Yasa'da hakkında yazdığı, peygamberlerin de sözünü ettiği kişiyi, Yusuf'un oğlu Nasıralı İsa'yı bulduk» dedi. Natanyel Filipus'a, «Nasıra'dan iyi bir şey çıkabilir mi?» diye sordu. Filipus, «Gel de gör» dedi. İsa, Natanyel'in kendisine doğru geldiğini görünce onun için, «İşte, içinde hile olmayan gerçek bir İsrailli!» dedi. Natanyel, « Beni nereden tanıyorsun?» diye sordu. İsa, «Filipus çağırmadan önce seni incir ağacının altında gördüm» cevabını verdi. Natanyel, «Rabbî, sen Tanrı'nın Oğlusun, sen İsrail'in Kralısın!» dedi. İsa ona dedi ki, «Seni incir ağacının altında gördüğümü söylediğim için mi inanıyorsun? Bunlardan daha büyük şeylergöreceksin.» Sonra da, «Size doğrusunu söyleyeyim, göğün açıldığını, Tanrı'nın meleklerinin İnsanoğlu üzerinde yükselip indiklerini göreceksiniz» dedi.
http://www.oodegr.com/tourkika/psyxotherap/theologia_eikonas.htm
İNCİL AÇIKLAMASI
Ortodoksluk Haftası
İkona ve Allah’ı Görmek
“Gel ve Gör…”
Ne cesur ve kutsal bir çağrı. Filippos Natancel’i kendisiyle beraber neyi görmeye, daha doğrusu kimi görmeye çağırıyor? Allah’ı. her kim görürse ölür şeklinde bir öğretiye sahip olan Yahudi bir insan için bu çağrı ne kadar gariptir biliyor musunuz?Aynı öğreti şunu söyler, Allah’a yaklaşmak isteyen ama yalnızca görkeminde veya görkeminin göründüğü çardak veya tapınakta görebilir. Zira Allah’ın görkemi Ahit Sandığı üzerine inerdi. Ve ona yalnızca Başkahin senede bir kez yaklaşabilirdi. Böylesi bir insana sahip olan bir Yahudi Allah’ı direkt olarak görmeye nasıl çağrılır?
Böylesi bir iddianın gerçeği o zaman da günümüzdekinden daha kolay değildi. Örneğin bugün kiliseden çıkıp, imanlı veya imansız bir yakınımızı görüp elinden tutalım ve ona: Gel sana Allah’ı göstereyim diyebilir miyiz?Bunun çok zor olmasına rağmen gerçek bir Hıristiyan misyonun kendi omuzu üzerinde olduğunu bilir. Evet işte misyonumuz budur Allah’ı başkalarına keşfetmeliyiz. Çünkü bizler başkalarının kurtuluşu için bir sevgi ve fidye elçileriyiz. Bu misyonu biz Hıristiyanlar bizzat kendimiz sahiplenmeliyiz. Çünkü bunun insanlar için bir ihtiyaç olduğunun idrakindeyiz. İnsanlar bütün durumlara vakıf olmak ister ve birçok şeyleri hayal ederler ve çeşitli hedeflere göz dikerler çünkü susamışlardır. Ama beşeri deneyimler şunu gösteriyor ki bütün bu amaçlara ulaşmak, arkasında yalnızca gerçek isteğe olan susamışlığı bırakmıştır. Atina filozofları bütün tanrılara tapınmış ve onları denemişlerdir. Ama hiçbiri insani susamışlığı gidermemiştir. Bu nedenle Pavlus’un gelip onlara müjdelediği meçhul tanrı tapınağını yapmışlardır.
Beşeri göz yalnızca Allah’ın ikonasını görmekle rahata kavuşabilir. İncil’de Filippos’un İsa’ya: Ey muallim bize Baba’yı göster bu bize yeter, diyerek dile getirdiği şey beşeriyetin son ihtiyacıdır.
İnsan kaybolmuş ve arayan bir koyundur. Mesih bizleri yenileyerek insanlığın nuru eyledi. İnsanları, her arayıştan bekleneni görmeye doğru yöneltmek, işte misyonumuzun yüceliği bunda saklıdır, Allah’ı görmeye yöneltmektir. Bu büyük bir misyondur. Hıristiyanlık sevgisi süratle bu beşeri ihtiyacı benimsemek ve “Gel de gör” şeklinde yerine getirmek için kapar.Bu ibare her Hıristiyan’ın çevresindeki herkesle olan konuşma şeklini özetler. Neticede her Hıristiyan’ın da Ortodoksluğunun özetidir. Burada Ortodoksluk sözünden kast edilen doğru görüştür. “Gel ve gör” insanlara olan sözümüz budur. Hangi görüşte olursa olsun bu ibare içimizde bir sevinçtir. Bu barış ibaresini müjdeleyen ayaklara ne mutlu.
Filippos’un “Yarab bize Baba’yı göster bu bize yeter” sorusuna cevaben İsa “Beni gören Baba’yı görmüş olur” dedi. Mesih kendisi Baba’nın suretidir. O Baba’nın insanlara gönderdiği sözüdür.
Mesih, Baba’nın bütün iradesini temsil eder. O fiilen Baba’nın yerindedir. Onunla Baba’yı görür ve biliriz. Baba’yı bize Mesih açıklar. Onu görürüz, onu alır onunla muhtelif vesilelerde yaşarız.
İsa’yı ikona vasıtasıyla görürüz onunla konuşur öğreniriz. Pantokrator (her şeye egemen) ikonasını görüp ondan Allah’ın inayetini ve bize olan çağrısını öğrendik mi? Noel ikonasına her bakışımızda doğuş olayına gireriz. Bu olay ilahi çağrıdır, Allah’ın beşeri tarihi fethetme olayıdır. Şahsi tarihimiz hayatımızı yönlendirmeye bizi iten tarihtir. İkona renklerle ifade edilen Mesih’tir. İkona renkler vasıtasıyla bazen Allah’ın inayetini bazen de onun gücünü, alçakgönüllülüğünü ve her şeyi ifade eder. Ondaki her şey güzeldir ve bizim için bir çağrıdır. Bizler ikona vasıtasıyla Mesih ile konuşuruz.İkona ibadet için bir vasıtadır. İbadet sözünden kastımız, Allah ile konuşmak, yaşamımız için, gidişatımız için misyonumuz için diğerleriyle olan ilişkilerimiz için muhatap olmaktır. Öyleyse biz ikona vasıtasıyla Allah’ı görürüz. Ve ikona ile de onu başkalarına gösteririz.
Ve eğer biz, ilahi sevgiyi resmetmek ve onu en uzak boyutu ile başkalarına göstermek ister ve İncil yazarı Yuhanna’nın “Bir insanın sevdikleri uğruna canını feda etmesinden daha büyük bir sevgi olamaz” ibaresini özetlemek istersek Mesih’i ellerini çarmıha germiş bir şekilde resmedelim ve bu gizemi herkese açıklayalım. Ey kardeşler öyleyse ikonaları yükseklere asalım çünkü onlar renklerle ifade edilen sözlerdir. Ve bu bizi “Gel ve Gör” ibaresini Gerçekleştirmeye götürür. Kimisinde ilahi sevgiyi, kiminde adaletini, kiminde çağrısını, kiminde girişimini bir başkasında bizi bekleyişini görürüz.
İkonalara saygı bir görevdir, çünkü ikona bizi esas öğeye götürür, Aziz Büyük Basilyos böyle der. Ve sonuçta insanlara Allah’ı keşfetme aracı olur.
İkona beşeri gözün susamışlığını yok eder ve ona rahatlık verir. Asoslu Aziz Silvan çalkantılı bir yaşamdan sonra manastıra girip tövbe ve faziletlerin yorucu uygulamalarına başladığı zaman bir defasında Kiliseye girer ve İsa’nın ikonasına bakar ve ikonada bağışlanmış olmanın izlerini görür.
Temiz resmine secde edelim ey Salih efendimiz ve senden bağışlanma dileyelim. Onu yükselterek bakalım.Ve onunla senin yüzünü ve sevgini keşfedip her yakınımıza haykıralım “Gel ve Gör”. Amin.
e sesleniyorlar: Ey Mesih İlahımız Kutsal resmine secde ediyoruz. Bizler doğu Kilisesinin evlatları olarak sesimizi, azizlerin ve şehitlerin sesleri ile birleştirelim ve haykıralım: Bizler ikonaların onuru için acı çekmeye ve kanımızı akıtmaya hazırız. Günahlarımızın affı için kutsal resmine secde ediyoruz ey Mesih ilahımız.
İkonalara karşı olanların bu konu ile ilgili düşünceleri nedir? Onlar Hıristiyanların ikonalara saygı göstermelerini putlara tapınma şeklinde yorumluyorlar. İkonalar birer put mudur? Bu ne sapkınlık, bu ne çılgınlık. O halde ikonalar nedir? İkonalar veya resimler, geçmişte, şimdi ve gelecekte var olacak olan gerçek şeyleri gösteren ve temsil eden nesnelerdir. Örneğin, kutsal üçleme, üç melek şeklinde görüntülenir veya resmedilir. Bu gerçek bir olgudur. Çünkü üç melek Patrik Abrahim’e gönderilmiştir. Yeryüzünde bir insan olarak doğan ve yerdekiler ile birlikte yaşayıp acılar çekerek ölen, gömülen ve yazıldığı gibi üçüncü gün dirilip göklere yükselen ve pederin sağında oturan, ölüleri ve dirileri yargılamak için tekrar gelecek olan Tanrı Oğlu da tasvir edilir. Zira bütün bu yukarıda saydığımız olaylar, geçmişte olmuş ve gelecekte olacak gerçeklerdir. Tanrı olan Kutsal Ruh’ta güvercin şeklinde tasvir edildi. Bu da gerçek bir olaydır. Zira Rab İsa Mesih vaftiz olduğu zaman kutsal Ruh bir güvercin şeklinde üzerine inmiştir. Ve bu şekilde de diğer gerçek olayları temsil eden ikonalar konusundaki tartışma da tamamlanmış olur.
Günün birinde Aziz Stefanos, putperest olan Kral Leon’un huzuruna getirilir ve İsa Mesih’in ikonasını ayaklarıyla çiğnemesi istenir. Aziz Stefanos oradakilerden kendisine bir altın para getirmesini ister. Kendisine parayı getiriler. Aziz Stefanos, altın para üzerindeki resmin kime ait olduğunu sorar, onlarda ona resim Kral Leon’a ait olduğunu söylerler. Aziz Stefanos paranın üzerindeki resme tükürür ve Kral Leon’un önüne atar ve ayaklarıyla parayı çiğner. Kral ve adamları Aziz Stefanos’a müthiş bir şekilde kızarak gazaba gelirler. Aziz Stefanos cesaretle durarak şöyle der: ‘Sonu toprağa gidecek olan ölümlü kralınızın resmine bastım diye bana ahmakça kızarak gazaba geliyorsunuz. O halde efendilerin efendisi kralların kralı diri olan Rabbimiz, kendi resmin üzerine basılmasına veya çiğnenmesine nasıl kızıp gazaba gelmesin? Kendiniz için kabul edemeyeceğiniz bir şeyi başkaları için yapmayınız.
Rab, Musa vasıtasıyla on emiri verdi. Ben senin Tanrınım. Benden başka tanrın olmayacak. Yalancı Tanrı yapıp ona kulluk ve secde edemeyeceksin dedi. Biz bu emre itaat ediyoruz. Çünkü ondan başka tanrımız yoktur. Biz başka tanrıların resmini yapmıyoruz. İkonalara saygı gösteriyorsak onları tanrı edinmiyoruz. Temsil ettiğinin dışında ona secde etmiyor ve onu yüceltmiyoruz. Kafirlerle bunu tartışmanın gereği yoktur. Cehennemin kapıları Mesih’in Kutsal Ortodoks Kilisesi üzerinde gücü olmayacaktır. Çünkü Ortodoks Kilisesi gerçeğin sabit temelidir. Bizler ve bütün pederlerimiz ve Evrensel Konsilin bütün üyeleri birlikte haykırıyoruz: “Ey İlahımız Mesih İsa, günahlarımızın affını dileyerek kutsal resimlerine secde ediyoruz. Amin”