Öncelikle sevmek isteyenin diğerlerini kendine tercih etmesi istenir. Yani kendini değil, diğerlerini sevmesidir. Onları kendinden önce düşünmelidir. Bunun anlamı, insanın kendi bencilliğini aşmaya muktedir olmasıdır. Kendi arzu ve heveslerine “hayır” diyebilmesidir. Kendi arzu ve isteklerini gerçekleştirme peşinde koşan yalnızca başkasını sevmekten aciz kalmaz, her şeyi kendine mübah görür ve diğerine bir meta olarak veya herhangi bir mal için rekabet edeceği bir düşman gözüyle bakar. Böyle bir insanın Allah’ı görmesi mümkün değildir. Ve hayatı cennetsiz bir hal alır. Bu nedenle oruçtan önceki son Pazar günü Adem’in cennetten kovulması anılır. Çünkü orucu muhafaza etmemiştir. Kapalı bir bencil hareket yıkıcıdır. Heveslere yönelik bencil bir hareket, onun çıkarlara ve kişisel zevklerin hizmetine verilmesi demektir ve akabinde tanrısal vasiyete ve iradeye isyan etmektir. Bencillik insanı Allahtan ve yakınındakinden ayırır.
Mesih kırk günlük orucuyla yani şehvet ve yiyecekleri reddetmekle, beşeri iradesine “Hayır” söylemini teyit etmiştir. İlahi iradeye “Evet” demiştir. Bununla bizlere genel olarak insanların yürüdüğü yolun aksi istikametteki dönüş yolunu açıklamıştır. Bu sebeple kiliseye orucu koymuştur. Böylelikle her insan kendi bencilliğine “Hayır” diyebilsin. Ve eğilimlerimizi ve arzularımızı yenebilelim ve güdülme yerine gütmeyi öğrenebilelim.
Sonuçta oruç sevgi konusunda bir eğitimdir. Bencilliğin engellerini yıkmasıyla sevgi enerjisini güçlendirir. Ve insanı Allah’ı ve yakınını sevmeye alıştırır. Ve her ikisi içinde latif duygulara sahip kılar. Bu nedenle oruç iyiliklerle birlikte yürür. Oruç insanı bencilliği tatmin duygularından arındırır ve onu bu kulluktan kurtarır.
Şeytan Adem’i, ona bencil bir doyum, mülk ve kendi öz gücüyle tanrılaşma ve zevklerini tatmin etmeyi önererek denemeye tabi tuttu. Ve sonuçta o meyveyi tatmak çok acı oldu. Bundan da ziyade bu doyumu tanrı adına varsayarak tanrıyı haset ile itham etti. İnsanların tanrı olmaması için Allah bunu istemedi. Bencil doyum daima başkalarının hesabı üzerine olur. Yani bunun anlamı ondan uzaklaşmaktır. Ve gerçek cehennem işte budur çünkü bu durum yalnızlıktır. Bu nedenle her bencil doyumun sonu acıdır.
İnsan, bencilliğine teslim olmayı devamlı sürdürürse bu bir adet haline gelir. Ve bu adet insandaki temyiz ve değerlendirme ruhunu öldürür. Ve bencillik o insanda bir kanun haline gelir. Ruhsal ölüm tamamen budur. Beşeri eşsizliğin katledilmesidir. Böyle bir insan artık ilahi iradeyi asla hesap etmez. Bu tür bir yaşam cennetten kovulmadır.
Burada artık oruçların ve ruhsal yaşamın rolü gelir. Oruç, kaybolan bu cennete geri dönüştür. Kapılarda ağlamaklı bir duruştur. Özlenen yere duyulan şefkattir.
Böylece oruç ve ruhsal yaşam hedef değil bir dönüş aracı olur. Yoksa bu fazilet bizi Mesih’in yüzünü görmekten uzaklaştıran bir duruma dönüşür. Ve bizi bencil bir doğruluk hissine kaptırır. Oruç arzular için bir dönüşümdür. Bencil doyumdan, bencilliğin terbiyesine doğru bir dönüşümdür. Rabbi ve başkalarını düşünmeye doğru bir değişimdir. Sevginin, bencillikten dışa doğru (Allah * yakınımız) bir dönüşümüdür. Konu yalnızca iradenin güçlenmesi konusu değil, bilfiil sevgi eylemidir. Kişiliğe doğru bir çıkış ve bencillik esaretinden kurtulmadır.
Bu tür bencil hareketlerle mücadele, arzular ve bedensel şehvet eğilimleri ile başlar. Akılcı eğilimler, idrak ve mücadele açısından daha zordur. Aynı şekilde gevşeklik de önce bedenden başlar. Atalarımızda bedensel özgürlük ile düşünsel bozukluk arasında ilişki kurar. Yemeğin çokluğu zina ruhunu ve diğer hevesleri celbeder. Bunun için insan buradan kendine hakim olmaya başlar. Oruçtaki mücadele kriteri, insandan bir diğerine farklılık gösterir. Oruç bencilliği tedavi eden doğal bir yöntemdir. Onun için oruç nisbidir. Bu yüzden de orucun yasası “Gücün yettiği kadar oruç tut”. “Yiyebildiğin kadar ye” şeklindeki genel örf kavramının tam aksinedir.
İffet ve oruç Allah nezdinde bir cesarettir. Bunlar vasıtasıyla Musa Allah ile konuşan kişi oldu. Oruç bütün faziletlerin başlangıcıdır. Yemek arzusunun frenlenmesi bencil eylemlerin tashihidir. Yemek arzusuna hâkim olmanın gücü insanın diğer faziletler alanına girişinin önünü açar. Bunun için orucun anlamını idrak etmenin gerekliliği, geçmiş zamana göre bugün daha kolaydır. Lezzet ve tatlarla doyurulmuş ve bencil duyguların sınırsız bir şekilde doyurulmasını mübah gören çağımızda oruç daha çok ısrarla istenmelidir. Orucun kaldırılmasını ve değiştirilmesini isteyenler neredeler. Biz öyle bir zamandayız ki insan bütünüyle kendi benliğinin kulu oldu. Ve önceki dönemlerden daha azla oruca ihtiyacı vardır. Bireyselliğin kanun olduğu bir zamandayız ve neticede, kardeşliğin kanun olduğu geçmiş dönemden daha da çok oruca ihtiyaç vardır. Bolluk ve refah döneminin gençlerin, açlık dönemindekilerden daha çok fazla oruca ihtiyacı var.
Oruç aklanmak amacıyla yapılan bir ibadet değildir. Ne de insanı Salih yapan bir fırsattır. Bu nedenle bazıları Salih kalmak için bunun hafifletilmesini isterler. Oruç, yemekte basit olmaktır. Sevgi enerjisinin ıslahı ve kişisel arzulardan karşımızdakini sevmeye dönüştürmektir. O halde oruç, içsel bencillikten arınma, heveslerden ve hatalı bencil doyumlardan arınmadır. Oruç gözlerimizi Allah’a yönelmenin ve onunla buluşmasının vasıtası olur.
Orucun bozulması Allah’ı Adem’in gözünden uzaklaştırdı. Ve oruçla Musa iç gözlerini arındırınca Allah’ı gördü. Amin.
Metropolit Pavlus Yazici